28 Ocak 2009

DARB-E MESEL

Her yaptığı ve söylediği ile Türk halkının sesi olan Erhan Göksel’in sesini kısmak için en olmayacak şekilde, izan ve insafın ötesinde, onu “Ergenekon” denilen ucube-vodvilin içine soktular. Türkiye bağırsaklarını temizliyorsa, bunu temiz temiz, sonuç alıcı ve mesnetli yapmalı, osurarak değil.

Türkiye’de, İT’ci geleneğin ilk tasfiye edilmesini İzmir Suikastı olayı ile Mustafa Kemal başlatmıştı. Teşkilatı-ı Mahsusa, Karakol Cemiyeti, MAH, MİT, JİTEM, JUSSMAT ve TMT benzeri örgütlenmelerin hepsi Türkiye’deki devletin yapısal yalpalamaları ile, devlet için ama halktan kopuk halde süregelen gizli tarihi, aslında “gizlenmiş” tarihi ortaya çıkartmamak için yapılan, karmaşıklığı sadece operasyonlarında zımnî, çok açık bir sınıfsal-emperyalist/kapitalist güdümlü yönetim mekanizmaları olarak kullanılmıştır. Kontr-gerilla, Özel Harp Dairesi, futbol takımlarında perdelenmiş Türk Gladio’su ve benzeri oluşumlar da, devletin bir parçasıdır.
“Ergenekon” temizliği ise, bu devleti ele geçirmeye çabalayan konjonktürel bir maşanın, 2006’dan sonra kızgın ataşe sokulmasından ibarettir. Bu maşa AKP’dir.

Artık değişen küresel öncelikler, imparatorluk manevralarını, maşalarla, meşallemeye çalışarak; dünyanın her yerinde aynen yaşandığını ve olduğunu bilemediğimiz için bize önemli gelen, küresel pek fazla ağırlığımızın da bulunmadığı için bölgesel yapılanmada ne yazık ki, ser-hoş bir şöföre teslim edilmişliğimizle zaaf halinde oyalandığımız bir vodvildir Ergenekon. Türk-İslam sentezinden, Ilıman İslam modeline ideolojik geçişin medyatik kurgusudur.

12 Eylül’ü yapan “bizim çocuklar” Türk halkını, ithal ikameci kapitalist sosyal devleti ortadan kaldırarak liberal kapitalist bir yaşam tarzına alıştırmanın diktotaryel yönetimini oluşturmuşlardı. Aradan onar yıllık fasılalarla, çeşitli “balans ayarları” yapılarak (1991 harekatıyla Özal’ın ölümü ve 28 Şubatlı 2001 keriz krizi) iş Ergenekon’a geldi dayandı. “Ergenekon” örgütü denilen aşure grubunun tasfiyesi, Teşkilat-ı Mahsusa harekatının yok edilmesi değil, aktörlerinin değişmesidir. 12 Eylül’de yapılanın bir devamı olarak, Ergenekon bünyesinde yer aldıkları söylenen İT’ci kadroların tasfiyesi ve yerine ılımancı İslamcıların konulmasından ibarettir. Kısaca, 12 Eylül’ün bir devamı olarak, “demoskratik” olarak ve aynı diktoteryallikle, ılıman İslamın ideolojik istilasıdır. Yani, 12 Eylül’de liboş yapılan Türkiye, Ergenekon ile liboş İslam (libis) haline dönüştürülmektedir. Gerçekle yüzleşmenin libidinal baskısını hissetmezsek, ortada apaçık birbirini üreten arızî bir güncel durumla karşı karşıyayızdır. AKP’yi şu anda “Ergenekoncu” tabir edilen zer-zevat üretmiştir. 28 Şubat ve sonrasındaki tüm gelişmeler, ekonomik ve sosyal planlamalar hep bu sembiotik ilişkiyi acımasızca yüzümeze çarpar. Kemal Alemdaroğlu denilen hukuka aykırı rektörün ikna odacı türban baskısı ile Kemal Gürüz’ün Beşir Atalay’ı “irticacı” diye rektörlükten uzaklaştırmasının sonucu AKP’dir. Ancak bu iki Kemal yetmez, devasa bir ideolojik dönüşümü yaratmak için. Birer küçük maşadır, meşalli, bunlar. Bu ikili (bu kez iki Kemaller ile bir AKP) birbirleriyle rövanş tarzı kavga ederlerken temel çelişkiyi de dönüştürmek misyonuna sahip olmalıdırlar. Dış emperyal politikaların küçük uzantıları olarak, sadece birbirlerinin burunlarını kanatırlar, gözlerini morartırlar. Onun için, rövanşta, asıl üretim tarzı çelişkisi de yer alır.

İşin içinde bu nedenle Erhan Göksel vardır. Halktan ve sosyal devletten yana ses çıkmasın diye.
İşin içinde bu nedenle Yalçın Küçük vardır. Millici bir geleneğin bu topraklarda bütünsel yaşamasının en seçkin savunusunu yapan ideolojik ses kısılsın diye. (NOT: Yalçın Küçük’ün, “Envercilik”ğini ve İttihatçiliğini hep eleştirdim. Benim Bağımsızlık Savaşı konusundaki tarih yorumun, Yalçın Küçük’ten çok farklı ve tersinedir. Küçük ile tartışmamın küçük bir örneği Kıbrıs’ı Verelim Musul’u Alalım kitabımda var [Salyangoz Yay. 2008] Ben bu topraklarda 1919-1939 arasında yaşananları, Mustafa Kemal etkinliği; daha önce ve sonra yaşananları, dış ve iç Türk-İslam sentezciliği olarak nitelendiririm. Ayrıca Küçük’ün salıverildikten sonra Gürüz hakkında övücü konuşmalarını da tel’in ediyorum. Merak ediyorum, Alemdar Kemal ile de aynı övücülüğe başlayacak mı? Üzülüyorum.)

Yalçın Küçük (Bkz: Eserleri) ve Erhan Göksel (Bkz: “Gramsci’ye Önsöz” A. Gramsci, Hapishane Defterleri, Aşina Yay. 2009) enternasyonalist millicidirler.

Bu da ne demek mi?

Yurtseverlik, toprak severlik demektir. Kültür ile değil, üretim ve üretim tarzı ile düşünmek demektir. Kültür ekmek, ekin demektir de ondan... Yurtseverlik, tüm halkların, toprak üzerinde adaletli bir biçimde yaşamalarının özlemi demektir. Irk ve din ile perdelenmiş zihinlerin kültürel dışkıları ile değil; iş, aş ve ekmeğin, eğitim, sanat ve düşünsel ürünleri ile yaşamak demektir. Adam olmak demektir.

İşte içinde yaşadığımız bu son günler, Adem ile, onun fırlatılıp atıldığı Global cehenem arasındaki kadim savaşın, Türkiye’deki küçük ve göksel bir dönüm noktasıdır.
Bir de işin başka boyutu vardır: Birbirlerini üretmek ne demek? AKP’yi üreten Ergenekoncu dinamik nasıl oluşur? İşte anlaşılması gereken sorun budur. Uzlaşmaz çelişkinin perdelenmesi operasyonu nasıl imâl edilir?

Kemal Alemdaroğlu ve Kemal Gürüz, bir tanesi milliyetçi Amerikancı Ergenekoncu, diğeri Yunanistan’a harb ilan edecek kadar cahil ulusal devletçi Ergenekoncudur. Bu iki Kemaller, ulusal devleti korurlerken ya da daha doğrusu koruduklarını zannederken, milliyetçi olduklarını bas bas bağırarak ikna odaları ile irticacı temizliği yaparlarken, aynı zamanda, her ikisi de senkronik olarak, 1998-2003 yılları arasında üniversitelerde yaptıkları-uyguladıkları dönüşümsel politikalarla AB normlarına uymak ve Amerikan üniversiteleri ile çeşitli değişim (exchange) antlaşmaları imzalamaktan geri kalmamışlardır. Bir taraftan ulusal devletçi Atatürk milliyetçisidirler; diğer yandan küreseleşen kapitalizmin tüm zihinsel ve yöntemsel araçlarıyla ülke gençliğini prangalamaktadırlar. Bu arada bir de bol bol, savundukları Cumhuriyet’in (ulusal devletin) hukukunu çiğnerler. Bu nedenle rektörlükten kovulurlar veya haklarında dava açılır ve mahkum olurlar. Aynı zamanda, Bologna Üniversitesi’nin bile karşı çıktığı yüksek öğretimdeki Bologna Sürecinin (üniversiteler arasındaki Avrupa Kredi Sistemi), amerikan tarzı bağıl sistemin (curve sisteminin) yılmaz uygulayacısıdırlar. Bu eğitim süreçleri ise Türkiye devleti, küreselleşmesinin yani 12 Eylülün liboş ideolojisinin güncel gereksinmeleri olarak, Ecevit-Derviş ve AKP hükümetleri ile yürütülmektedir. Yani, 28 Şubatçı generallerin ulusalcı omuzdaşları olan bu iki rektör parçası, küreselleşmenin gerektirdiği, ulusal devleti berhava eden tüm yüksek öğretim politikalarını, hukuka aykırı işlemlerle mahkum ola ola bir güzel yerine getirmektedirler. İşte küreselleşmenin, sınıfsal uzlaşmaz çelikiyi perdelemek için kullandığı iki uç (laikçi iki Kemaller ve Ergenekon; dinci ılıman İslamcı AKP kadroları) böylece birbirini üretirler, uzlaşmaz çelişkiyi perdelerler. “Tehlikenin farkında mısınız?”

İşte sembiotik ilişki budur; birbirini üretmek budur.

Şimdi laikçilerle, ılımancılar kavga ediyorlar. Adına da “Ergenekon” diyorlar.
Arada da çelişkinin üretim tarzından oluşan “ifadeci” kişilerini de kullanarak; güzel bir darb-e mesel anlatıyorlar. Çünkü asıl çelişki emek ile sermaye arasındaki; çalışan ile kâr eden arasındaki çelişkidir; bunun laikçilerle dincilerin arasındaki kavga ile perdelenmesi gerekiyor.
Ergenekon’da Erhan Güksel ile Yalçın Küçük’ün, Kemal Gürüz ile Kemal Alemdaroğlu ile birlikte olmasının nedeni budur. Ergenekon’da, diğerleri teferuattır.

Meraklısı için not: 'darb' (vurma, çarpma) + 'mesel' (hikaye,öykü); darb-ı mesel = hikayenin son cümlesi; en çarpıcı, öğüt veren cümlesi..


Veysel Batmaz
25 Ocak 2009



KESK: Ergenekon Karartilmamali, Butun Karanlik Iliskileri, Aciga Cikarilmalidir!
Pazartesi, 26 Ocak 2009


Bugun yurutulmekte olan ve devlet icindeki karanlik iliskileri bir boyutuyla ortaya koyan "Ergenekon Davasi" ulkemizin toplumsal muhafelet tarihi acisindan kritik onemdedir. Ergenekon toplumsal zihniyetimizi "Turk-Islam Sentezi" etrafinda sekillendirmeye calisan, ozgurluk, esitlik, baris taleplerini bastirma gayreti icinde olan, insan haklarini tanimayan bir devlet anlayisinin dogal sonucudur.Ergenekon ulkemizde 6-7 Eylul 1955'den bu yana orgutlu, sistemli, planli bir sekilde provakasyonlar, sabotajlar, katliamlar, iskenceler, infazlar gerceklestirmis ve neredeyse 60 yildir surmekte olan bir politikanin sorumlusu ve uygulayicisidir. Ergenekon, kuresel kapitalizmin savas orgutu NATO'nun bir uzantisi olarak kurulmus ve tarihsel misyonu solu, sosyalizmi engellemek olarak tanimlanmis Kontrgerilla ve Gladio gibi orgutlerin devamidir. Basindan beri bir ABD projesidir, CIA projesidir. Faaliyetleri suresince sayisiz provakasyona imza atmis, siyasi cinayetler islemis, halklari birbirine kirdirma girisimlerine onculuk etmistir. Devletin icinde asker, polis, istihbaratcilarin, mafya cetelerinin, sivil fasist guclerin olusturdugu bir yapidir Ergenekon. Bu yuzden devletten soyutlanamaz.Yakin tarihimizde cok sayida devrimci, demokrat, ilerici ve yurtsever insanimiz ergenekon tarafindan katledilmis, cok sayida yurttasimiz, kimlikleri bugun daha net ortaya cikan isimlerce kacirilmis, iskence edilmis hatta kaybedilmistir.

6-7 Eylul Olaylari Ergenekon'dur.Ergenekon 15-16 Haziran1970'de iscilere saldiran guctur.Ergenekon Kizildere Katliamidir.Ergenekon 16 Mart Katliamidir.Ergenekon 7 TIP'li ogrencinin katilidir.Ergenekon Maras Katliamidir.Ergenekon 1 Mayis Katliamidir.Ergenekon 12 Eylul karanligidir. Metris'tir, Mamak'tir, Diyarbakir Cezaevi'dir.Ergenekon yoksul Kurt koylusune diski yedirmenin, koyunu yakmanin adidir. Goce zorlamadir.Ergenekon iskencedir, tacizdir, tecavuzdur; insanlik onuruna saldiridir.Ergenekon aciga cikarilamamis/cikarilmamis binlerce faili mechûlun acik failidir. Batman'da, Sirnak'ta, Hakkari'deki olum kuyularini dolduran guctur Ergenekon.Ergenekon Gazi Mahallesi Katliamidir. Hayata Donus Operasyonudur.1000 operasyonun sorumlusudur.Ergenekon, aydinlara bilim insanlarina, gazetecilere, sendikacilara yonelik siyasi cinayetlerin planlayicisidir.Ergenekon Hizbullah'dir.Ergenekon, Hrant Dink'in katilidir.Ergenekon ozgurluk, esitlik ve baris ozlemini doyuramamis halklarimiza karsi olusturulmus sistemli bir savas orgutudur.

Bu yuzden ozgurlesme, demokratiklesme tarihimiz acisindan su anda yurutulen bu davanin seyri onemlidir. Orgutun butun karanlik iliskileri, kime ve nereye kadar uzandigina bakilmaksizin aciga cikarilmalidir. Varligi hâlâ inkar edilen ancak Ergenekon icinde merkezi bir rol oynadigi acik secik ortada olan JITEM sorusturulmalidir. AKP iktidari "Ergenekon davasi"ni, kendi siyasi iktidarini tahkim edecek, devlet kati'nda bir uzlasma saglamak icin, kendine yer acmak icin, kullanilacak bir koz olarak degerlendirmeyi, yaklasan secimler icin bir malzeme olarak kullanmayi hemen birakmali, gecmisin karanliginda kalmis olaylari, kadrolari, iliskileri aciga cikarmalidir.Yukarida siraladigimiz provakasyon ve cinayetler sorusturmaya dahil edilmelidir. Halkin vicdaninda coktan mahkûm edilmis olan Ergenekon savas orgutu en kucuk uzantilarina kadar tasfiye edilmelidir. Ergenekon Davasi, siyasilerle ordunun ortulu hesaplasmasina, gizli uzlasma ve yeni ittifaklar olusturulmasina, tasfiye edilen orgutun yerine bir yenisinin ikame edilmesine alet edilmemelidir.Dava sulandirilmamali, gunluk siyasi hesaplarin araci olarak kullanilmamalidir. Toplumsal tarihimizde yasanan acilar, odenen bedeller gozonune alinarak insan haklari savunucularinin, magdurlarin ve faili mechûl cinayetlere kurban verdigimiz onlarca sendikacinin ailelerinin mudahil olma talepleri mutlaka gozden gecirilmelidir.Bu dava emekciler icin, toplumsal muhalefet kesimleri icin, bu ulkenin tum namuslu ve aydinlik insanlari icin cok onemlidir. Siyasi iktidar bilmelidir ki, davanin takipcisi olacagiz.

http://www.kesk.org.tr/index.php?option=com_content&task=view&id=902&Itemid=1

Hiç yorum yok: