02 Ağustos 2008

Anayasa Mahkemesi AKP’ye “ceza”; AKP’ye oy veren % 46,5’a da “ihtar” verdi: SUÇLU ve SABIKALI BİR PARTİ İLE YÖNETİLİYORUZ

30 Temmuz 2008’den başlayarak Türkiye suçlu ve sabıkalı bir parti ile yönetilmeye başlanmıştır. Gariptir ki, Türkiye, 1939’dan bu yana resmi ideolojik şemsiye olarak uyguladığı Türk-İslam sentezciliğini (Bkz: bir önceki yazım: “Türk-İslam Sentezciliği Çöküyor” http://www.medyapolitenblog.blogspot.com/ ), 2000’nden sonra, konjonktürel olarak global merkezler tarafından inşa edilmiş AKP maşası ile tarihin karanlıklarına gömerken, dinci ve “laiklik karşıtı odak” olmaktan yüksek yargıçlar tarafından “suçlu” bulunmuş aynı partinin, liboş entellektüeller tarafından “demokratik” ve “özgürlükçü” diye addedilen beceriksiz ve basiretsiz “ılımlı İslam” kollarına terk edilmiştir. Buradaki paradoksun hukuksal boyutu ise şudur: Anayasa Mahkemesi AKP’ye “ceza”; AKP’ye oy veren % 46,5’a da “ihtar” vermiştir. Bu ihtara ne kadar uyulacağını gelecek gösterecektir ama kırmızı ışıkta geçmeyi Kasımpaşa efeliğinin mütemmim cüzzü sanan bir toplumun, bu ihtara pek kulak asmayacağı da düşünülmelidir.

Türkiye’deki medyatör liboş “sol” entellektüeller, üzeri baskı ve zorbalıkla 12 Eylül’de örtülmüş, tümel olarak çalışandan yana demokratik bir siyasi rejim yönündeki özlemleri, teorik altyapısı post-modern mesihçi Avrupaamerikano-merkezci düşüncelerle dekonstrüke edilmiş fetvalarla bastırarak, hukuku içselleştirmiş ve hukukun adalet ve suç ile ilişkisini ve ceza yaptırımlarının önemini Hegelyen bir tarzda yorumlayacak genel kamu (“nomos” ve “demos”) inşa etmeyi ret eden yollar aramaktadır.

Demokrasi kim içindir? Basit yanıtı, halk içindir. Oysa, bu liboş “sol” entellektüeller, demokrasiyi, özgürlüğü ve “adaleti”, emekçi kitlelerin daha iyi bir hayat sürmesi ve sömürülmekten kurtulması ve onların genel, üreten bir kamu olması için değil, kimin için olduğu açıkça belli olan “kalkınma” için, kumardan başka bir şey olmayan “piyasa” için ve sermayedarların kârlarına kâr katmalarının güncel ortamı olan “global bütünleşme” için seslendirmektedirler. Türkiye’ye bir kamu demokrasisi değil, piyasa demokrasisi önermektedirler. Türkiye’deki devleti ulusal “iktisadî bir devlet” olarak değil, global emireri bir “malî devlet” haline getirmeye çabalamaktadırlar.

Söyledikleri temel görüş özetle şudur: Piyasanın hakim olmadığı bir demokraside “tiranlar” ortaya çıkar. Devlet, bireyleri baskı altına alır; hukuk, siyasal örgütlenmeleri vesayet sistemi ile yönetir. Bu vesayet sisteminin varacağı en iyi düzlem, “yargıçlar demokrasisidir”, en kötüsü ise Ergenekonlarla düzenlenmiş “gulag” toplama kampları. Eğer piyasanın egemen olduğu bir demokrasi varsa, burada bireysel gelişmeye açık bir özgürlükler senfonisi oluşur ve siyasal örgütlenmeler de, parlamento içinde, sadece ve sadece “millet iradesi” ile var veya yok olur. (Burada bir ayraç açıp, AKP’nin son dönemde, “millet iradesi” ile “millet egemenliğini” aynı şey zannetme cahilliğinin de altı çizilmelidir.)

Bu hoş saptama, millet’i oluşturan üreticiler (ve en büyük tüketimci haline getirilmiş bulunan) mülksüzler ve emeği ile çalışanlardan oluşmuş büyük “çoğunluk” için çok boştur.

Yani, “demokrasi kimin için” sorusuna verdiğimiz cevapta yer alan halk, bu liboş “sol” entellektüelllerin, Strauss, Friedman, Hayek ve Derrida soslu piyasacı “tiransız” demokrasisi içinde yoktur. Bu sosyal olmayan “liboş soslu” demokrasi, güya bireysel özgürlükler için vardır; ancak gözden kaçırılamadığı halde kaçırılmış gibi yapılıp, halkı aldatan bir kurnazlıkla gizlenen temel kapitalist olgu ise, bu bireysel “özgürlüğü” en fazla kullananların hep sermayesi en fazla olan bireyler olmasıdır. Ahalinin gerisi ise henüz, “birey” olmayı, demokrat olmayı, özgürlükten yana olmayı kişiselleştirememiş, eğitimsiz, cahil kalabalıktır. Bunlar o mütedeyin hayatı yaşamaktan başka bir dertleri olmayan, varsa da yoksa da, başlarına türban takmayı, bu başlıkla eğitim almayı, karılarının kafasını kapatma özgürlüğüne adeta “müstehak” ama yabancılaşmamış bir özgür birey olmaya “layık” olmayan, anti-laik bir oy deposudur. (“Modernizasyon kuramı” diye 1960’ların Marksist yükselişine karşıt geliştirilen sosyolojik açılımın eskimiş argümanları ile Türkiye’deki “sol” liboş entellektüellerin, Şerif Mardin, Ergun Özbudun misali teorik babalarının izinde dillendirdikleri “yeni” argümanlar arasında korkunç benzerlikler vardır.)

Hiç siz bu liboş sol’ların ağızlarından halk, emekçi, çalışan sınıf laflarını duydunuz mu? Bunların ağzında, “seçmen,” “kitle,” “sivil toplum”, “cemaat”, “tarikat” ve “kalabalıktır”, üreten, çalışan ve emek sarf eden sınıflar. Bu kalabalıkları oluşturan temel birim ise “birey”dir ancak ironik olmaktan da öte artık bir vodvil haline gelen biçimiyle gerçek şudur ki, bu bireyliği bir beylik gibi sadece bazıları paraları olduğu için yaşar; diğer parasız pulsuzlar ise “öğrenir” ama henüz öğrenme yaşında oldukları için, eçel bir biçimde pek “hayat tarzı” haline getiremezler. (Bkz: biraz önce değindiğim “modernizasyon kuramları”) Onlara bu bireyliği “piyasa” öğretmektedir; büyüyüp piyasa aktörü olduklarında, birey olarak tarih sahnesinde gün gelecek onlar da yerlerini alacaklardır. Şimde sıra, sermayesi olanlarındır. Onlar, yani gizlenmiş “ötekiler”, henüz, çalışmak, sömürülmek ve oy vermek, verdikleri oyların da, bazı sermaye siyasetçileri tarafından “milletin egemenliği” yaftası ile taltif edilmesi aşamasındadırlar. Sıra onlara da gelecektir, yeter ki piyasa her yere hâkim ve hakim olsun.

Halk için olan demokraside ise ne vardır? Başta laiklik. Çünkü, demokrasi sadece ve sadece hukuk ile olur ve bu hukukun demokrasi olabilmesi için sadece ve sadece “eşdeğer” anlama sahip olan “laik” olması gereklidir. (Laiklik’in anlamı konusunda bir yazım için Bkz: http://www.vistilefakademik.blogspot.com/ )

Özetle, ülkede tam bir post-modern liboş darbesi ile yirmi yıldır medya (MEME) tarafından oluşturulmuş felsefe kaosu varken ve bu kaos kavram fetişi olarak “bireysel özgğürlüklerin piyasacı demokrasisi” lafını benimsemiş durumdayken AKP sabıkalı konuma gelmiştir. Suçlu olduğu tescil edilmiştir.

Nasıl olduklarına kendilerinin de şaşa şaşa anlayamadıkları bir süreçte, uluslararası ilişkiler boyutunda, global kapitalizmin “Türkiye ile beraber politika yapmak” yerine, “Türkiye üzerinden politika yapmak” stratejisi için oluşturulan toplumsal formasyonun, Orta Doğu içindeki “ateşi” karştırmak için kullanılan maşa olarak AKP, zaten uzun zamandır şaşkın ve bitap düşürülmüş bir haldeydi.

Son yaşananlarla da (30 Temmuz 2008 tarihli Anayasa Mahkemesi kararı ile), yukarıda özetlediğim gibi, suçlu, ceza almış ve sabıka kaydı olan bir politik güçsüzlük haline getirilmiştir. Yine şaşkın ve yine beceriksiz, devlet olamamanın sıkıntılarını yaşarken, şimdi iktidar bile değilidir.

Çalışandan, kamu demokrasisinden ve iktisadî devletten yana olanlara düşmez ama şu uyarıda bulunmak, gelecekte birlikte yaşadığımız bu ülke ve devletin bekası açısından elzem gibi görünüyor:

R. Tayyip Erdoğan, mahçup veya bayram edercesine veya köktenci bir biçimde, Ali “Bayram”oğlu, Beril Dede”oğlu”, “Oral” Çalışlar ve Etyen “Mahçup”yan; ve bir de en tehlikelisi “yeni anayasa uleması” Levent “Kök”er’den uzak durmalıdır. Çünkü, bu kişilerin onun için kurduğu tuzaklar nedeniyle sabıka kaydına sahip olmuştur. Demiyor muydu Mahçupyan, hiç de mahçup olmayan bir tarzda, “itidâlli olmaması gereklidir Erdoğan’ın” diye, kapatma davası açıldığında; Köker’in hazırladığı AKP’nin yazılı savunması değil mi, “kaptama yerine en iyi çözüm olan” 10/1 “laiklik karşıtı odak” yaftasını kökten bir biçimde Erdoğan’ın boynuna asan; partiyi “suçlu” hale getiren. Bayramoğlu onların tümünün “akil” moderatörü olarak munis tarzda gaz veren modası geçmiş bir buhar motorunun bayramlık libasına bürünmüşü. Dedeoğlu ise işin laik kadın akilliğini, sakil olarak hep aynı nakaratla “dedeefendi” tarzında terennüm eden bir kadro altı. Oral’a gelince, “ağzını” hep ortama göre açan biri.

Benden uyarı; dinlemesin bunları. İşi zor.

Eğlenceli günler artık bizim için başlıyor. Bu ülkenin çalışanları, üreticileri, mülksüzleri ve emekçileri için.

Aşağıda karar gününde ve bir önceki günde elektronik posta olarak bir grup aydın ile paylaştığım iki yorumumu tarihe geçmesi açısından aktarıyorum. Yukarıdaki görüşlerle birlikte okunması gerekiyor:

R.TAYYİP ERDOĞAN, 31 TEMMUZ 2008’DE, BÜYÜK BİR ENKAZ DEVRALDI...:

AĞIR SABIKALI BİR PARTİ...
BOMBALANAN VE ÇÖKEN BİR TÜRKİYE...
DENSİZ, CAHİL VE KONUŞKAN BİR PARTİ ÜST YÖNETİMİ...
KARARLI VE TÜRKİYE’DEN BAŞKA HİÇ BİR ŞEY DÜŞÜNMEYEN, ACIMASIZ BİR YÜKSEK YARGI...
YERLERDE SÜRÜNEN BİR ANA MUHALEFET...
BUBİ TUZAKLARINDAN BAŞKA BİR ŞEY DÜŞÜNMEYEN BİR BEBE MUHALEFET...
KERİZ KRİZİ İÇİNE YUVARLANAN BİR TÜRKİYE...

BU ENKAZI NASIL YÖNETECEK?

ANAYASA MAHKEMESİ, akp’YE “CEZA”; akp’YE OY VEREN % 46’YA DA “İHTAR” VERMİŞTİR... akp ARTIK “KEENLEM YEKÜN” BİR PARTİDİR. Akp ARTIK, ANAYASAL SUÇLA SABIKALIDIR: LAİKLİĞE KARŞI BİR ODAK’TIR. BUNU, OY VERENLERİN TÜMÜ ANLAMALIDIR.

R. TAYYİP ERDOĞAN’IN “YENİ ANAYASA” DENİLEN YENİ TUZAKLARA DÜŞMEMESİ GEREKİYOR...

ERGENEKON DENİLEN DAVANIN BELİRSİZ BELİRLEYİCİLİĞİNİN SONA ERDİRİLMESİ GEREKİYOR... GLADYO’NUN TAM ANLAMIYLA ORTAYA ÇIKARTILMASI GEREKİYOR...

AB NORMLARI GİBİ BELİRSİZ NORMLAR YERİNE, MUSTAFA KEMAL DOKTRİNİNE AÇIK BİR POLİTİKA İZLENMESİ GEREKİYOR.

ANAYASA İÇİN, PARTİ KANUNU, SEÇİM KANUNU, SENDİKA KANUNU ve DERNEKLER ve TOPLANTI KANUNU DEĞİŞTİRİLEREK, BİR KURUCU MECLİS SEÇİLMELİDİR.

ANAYASA’DA, MALİ DEVLET YERİNE İKTİSADÎ DEVLET’E DÖNÜŞ GEREKİYOR...

LAİK, SOSYAL, HUKUK DEVLETİ’NİN VURGULANARAK TEYİDİ GEREKİYOR...

BU ENKAZ YÜKÜNÜ, R. TAYYİP ERDOĞAN KALDIRABİLİR Mİ? TÜRKİYE’YE YÖN VEREBİLİR Mİ?

Prof. Dr. Veysel BATMAZ
01.08.2008




“Anayasa Mahkemesi 30 Temmuz 2008 günü, iktidarda bulunan AKP’yi, “laikliğe karşı odak” olmaktan dolayı 10’a 1 oy ile suçlu bulmuştur. Odak olma fiilinin AKP tarafından işlendiğini kabul eden 10 yüksek yargıçtan dördü, AKP’nin devlet yardımından yoksun bırakılması, altısı ise kapatılması ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Anayasa’ya göre kapatma cezası nitelikli çoğunlukla verilmediğinden, bu ceza değil, diğer ceza uygulanmıştır. Tam burada Anayasa Mahkemesi bir usul yanlışı yaparak, bu iki ceza için de uygulaması zorunlu olan, “kişilere siyaset yasağını” oylamayarak, Recep Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarına siyaset yasağı koymamıştır. Bu hem esas, hem usul hatasıdır. Anayasa Mahkemesi kararları, verildiği an kesin karar olduğundan, artık tashihi veya temyizi yoktur. Bu nedenle Yargıtay Başsavcısının hemen bir başka iddianameyi Yüksek Mahkemeye sunması gereklidir. Bu iddianame ise kısa bir iddianame olacaktır: Suç işlediği 10 yüksek yargıç tarafından karara bağlanan bir partinin, bu suçun işlenmesine cevaz veren veya suç unsuru taşıyan fiilleri bizzat işleyenlerin de cezalandırılmaları gerekmektedir. Asıl, “siyaset yasağı cezası,” bu gibi durumlar içindir. Yoksa, partinin kapatılması halinde, zaten verilen bu ceza; kapatılmayıp “suçlu” bulunduğu zaman uygulanabilmesi için vardır. Siyaset yasağı uygulanmazsa, “suç işlenmiş ama failler cezasız salıverilmiş” olacaktır. Nitekim, şu andaki Anayasa Mahkemesi kararı bu durumdadır ve eksiktir.”

Oylama:
Haşim Kılıç: Odak olmamıştır- Red Osman Paksüt: Odak olmuştur- Evet Fulya Kantarcıoğlu: Odak olmuştur- Evet Mehmet Erten: Odak olmuştur- Evet Necmi Özder: Odak olmuştur- Evet Şevket Apalak: Odak olmuştur- Evet Zehra Ayla Pektaş: Odak olmuştur- Evet Sacit Adalı: Odak olmuştur- Hazine yardımından mahrum bırakılsın Ahmet Akyalçın: Odak olmuştur- Hazine yardımından mahrum bırakılsın Serdar Özgüldür: Odak olmuştur- Hazine yardımından mahrum bırakılsın Ferruh Kaleli: Odak olmuştur- Hazine yardımından mahrum bırakılsın


Prof. Dr. Veysel Batmaz
30 Temmuz 2008, saat: 22:47


“AKP KAPATILMAYACAK;
TAYYİP ERDOĞAN ve 50 KİŞİ YASAKLANACAK;
AKP’YE DEVLET YARDIMI KESİLECEK... GÜL’E
YASAK HUKUKEN UYGULANAMAYACAK...

ANAYASA MAHKEMESİ BU KARARI VERECEK...

ÇÜNKÜ, ANAYASA MAHKEMESİ
AKP’Yİ KAPATIP, YASAK GETİRİRSE DEAYNI SONUÇ DOĞACAK;
NEDEN DAHA “HUKUK İÇİNDE”KARAR ALMASIN?

GEREKÇE:

AKP “LAİKLİĞE KARŞIT ODAK” OLMUŞTUR.
ANCAK ODAK HALİNE GETİRENLER, LİSTEDEKİ 50 KİŞİDİR.
BU KİŞİLERİ CEZALANDIRARAK SUÇUN ŞAHSİLİĞİ VURGULANMIŞ
OLUR.

AKP’YE DEVLET YARDIMI KESEREK DE, “ÖRGÜTSEL ODAK OLMA”
DURUMUNUN DEVAMINDAN ÇIKARTILMIŞ OLUR.

HEM, TÜRKİYE’DE “PARLAMENTER DEMOKRASİ FİKRİ” RAYINA
OTURUR; HEM DE “HUKUK İÇİNDE” KALINIR.

ANAYASA MAHKEMESİ’NİN GEÇMİŞ YARGI KARARLARI ve TÜRKİYE’NİN GELECEĞİ AÇISINDAN EN “HUKUK İÇİ” ve “MAKUL KARARI” BU OLACAK...”

Veysel Batmaz
29 Temmuz 2008, saat: 14:40

3 yorum:

Adsız dedi ki...

Prospektüs

Kullanmaya başlamadan önce prospektüsü baştan sona dikkatlice okuyunuz.

- Prospektüsü muhafaza ediniz. Daha sonra tekrar okuma ihtiyacını duyabilirsiniz.
- Diğer sorularınız için CHP veya laik sivil toplum örgütlerine danışınız. Not: Lütfen DB’yi rahatsız etmeyiniz kendisi son derece meşgul bir zattır ve sizin sorunlarınız ve sorularınız ile ilgilenemez.
- Bu sadece sizin kullanımız için hazırlanmıştır. Bu nedenle başkalarına kullandırılmamalıdır. Sizinle aynı zihniyet belirtilerine sahip olsalar dahi, başkaları tarafından kullanılması, kullananlara ciddi zararlar verebilir.
- Yılda bir gibi belli aralıklarla Anayasa mahkemesi kontrolüne gidilmelidir.

Nedir ve hangi durumlarda kullanılmaktadır:
Laik ve anayasal düzen, Türk kimliğini, Atatürk milliyetçiliğini ile problemleri olanlar ve milli servet ve milli sermayeye karşı uluslar arası konsorsiyumları tercih edenler tarafından kullanılması tavsiye edilmektedir.

Yan etkileri:
Kamu kurum ve kuruluşları, laik ve çağdaş Türkiye Cumhuriyeti taraftarları ile bağdaşmaz. Ulusal çıkarlar, yani milli menfaatler doğrultusunda hareket etmeye özen gösterenler ile sürekli bir çatışma ve gerginlik ortamı yaratır. Bencillik, şahsi menfaat belirtileriyle boy gösterir. Zaman, zaman toplumsal depresyonlara yol açar.

Yan etkilere karşı alınacak önlemler:
Bu zihniyete karşı olanların, tehlike bertaraf edilene kadar bir çatı altında toplanması ve gelecek seçimlere öyle gidilmesi.

Kullanım bilgisi:
125 mg – İrtica
175 mg – Bölücülük
125 mg – Ticaret
Etkili madde: İnsanların cahilliği

Ruhsat Numarası:
22072007

Sunum şekli:
Kesin alkol ve sigara yasağı, az miktarda sözde laiklik ile titiz bir tesettür.

Ticari sunum şekli:
AB(D) sömürgesi

Ruhsat sahibi:
AB(D)

Üreticisi:
AKP, MHP

Temsilcisi:
RTE

Son kullanım tarihi ve depolama:
Seçimler ya da Anayasa mahkemesi tarafından belirlenir. Depolamak için lütfen tarikat, aşiret, vakıf ve mümkünse örümcekli ve karanlık ortamlar tercih edilmelidir. 250 altında saklayınız. Güneş, medeniyet ve ışıktan koruyunuz.

Önder Gürbüz
www.gurbuz.net

miguel_lienzo dedi ki...

Hocam Erhan Göksel yeniden başladı. Tayyip Erdoğan'da sizin teorinizi pratiğe geçiriyor. Bütün bunlar ve tabii dinlemeler ve ""yerin kulağı"".
Dayanamadım açık yazacağım Suna Vidinli ve Edibe Sözen. Suna Vidinli'nin parlatıldığı Ateş Hattı programını tiksinerek hatırlıyorum. Edibe Sözen'i de siz anlatın.

Adsız dedi ki...

suenlyillurry
[url=http://healthplusrx.com/manic-depressive-disorder]manic depressive disorder[/url]
Whorashjoyday