11 Nisan 2008

TÜRBAN TAYYİP ERDOĞAN’A KARŞI TUZAK MI?

Türbanlıya yüksek eğitim serbestisi, sadece AKP’ye karşı değil, Tayyip Erdoğan’a karşı da bir tuzak olarak örülen gizli ve istihbari bir gelişim gösterdi. MHP’nin serptiği bu çapari oltasına düşen Başbakan, kendisine yakın bir kişi ve/veya kişilerden gelen, ‘MHP’nin AKP’den önce türban atağı yapacağı’ istihbari bilgisi ile hareket ederek, aklında hiç olmayan türban konusunu, İspanya’da “velev ki” ile başlayan artık kendisi de bir siyasi simge haline gelmiş cümle ile gündeme taşıdı. “Velev ki” ile başlayan açılımın, Başbakan’ın bir basın toplantısında bir gazetecinin sorusuna cevap olarak verilerek işleme sokulduğu söyleniyor. Peki, bu soruyu soran GAZETECİ kim? Bu gazeteci, istihbari bilgiyi Başbakan’a veren kişi ile ilişkili mi? Bu olayların ardından Zapsu’nun, türbanı “don”la eşitleyerek AKP yönetiminden istifa etmesi ve ardından kapatma davası ve MHP’nin, YÖK 17. madde şartlı yan çizmesi geldi. Karşıt harekat da başladı, Ergenekon ve Akdeniz Üniversitesi’ndeki MHP kaynaklı olduğu ileri sürülen bir provakasyon.
Ergenekon ve Akdeniz Üniversitesi provakasyonu belli ki, MHP’yi ve ulusalcıları bir çırpıda köşeye sıkıştırma cilveleri. Çünkü konu, PKK ile savaşımdan çıkartılarak bir “kız” davasına dönüştürüldü. Erdoğan ile Doğan medyası arasında gerilimli çapraşık çıkarsal ilişkiler mi söz konusu?
Ne yazık ki, oynanan bir stranç değil; sadece basit bir dama oyunu. Sadece oyuncu sayısı iki değil, dama tahtasının her iki yanında daha fazla.
Türkiye’nin basit siyasal yapısına uygun, dama taşlarının beceriksizce oynandığı bir ekonomi-politik şaklabanlık, tüm bunlar.
Dünyadaki büyüyen ekonomik kriz, globalleşmenin İslamcılıkla ilgili tavır değiştirmesi, Orta Doğu’da, Çin, İran ve Rusya mihverinin, ayrı ayrı ve tek tek oluşmaması için yapılan ABD manevraları ve gelişmeleri dangalakça izleyen kendi sorunlarına boğulmuş ve Dolara karşı değerlenen Avro karşısında yeni bir 1972 darbesi yemeye ramak kalmış bir AB.
İçerdeki görünüm de, Tuzak kuran MHP’nin hamlesine karşı, AKP’nin elindeki türban oyuncağını kaptırmamaya çalışan bir çocuk gibi davranması. İşin özeti bu.
Ancak, konunun sadece kurumsal olarak AKP ile ilişkisi yok.
Tayyip Erdoğan bu dama oyununda kilit isim.
Biliniyor ki, Tayyip Erdoğan gittiğinde AKP diye bir kurum yok.
Gül ile arasındaki mesafeyi, Abdüllatif Şener’le yaptığı gizli görüşmede, Gül’ü odadadan çıkartma boyutlarına vardıran Erdoğan, AKP içinde Abdüllatif Şener’in tasfiyesi sürecinde bağlaşık olduğu Abdullah Bey ile, zorunlu olarak ayrılma noktasında. İşin bu boyutunda, Arap İslamı ile Anadolu varoş İslam’ı çarpışıyor. Buna, global İslamcı kapitalistler ile (büyük oranda Anadolu Kaplanları ve Çorum-Kayseri sermayesi), kent eteklerinde konuşlanmış büyük bayii ve ticaret sermayesinin taşra İslamcılığı arasındaki çelişki diyebiliriz. Yani, ABD kartelleri ile bağ kurmaya hazır Gül çevresi ile, AB ile dost geçinmeye ve özgürlüklere eğilimli Erdoğan çevresi savaşı olarak bakabiliriz, bu muharebeye; dama tahtasının iki rakip oyuncusu bunlar. Abdüllatif Şener’in Tayyip Erdoğan’a olan yakınlık çabası da gözden kaçırılmamalı. Yoksa, MKYK’da neden anlatsın o eski anektodu, Şener?
Tahtanın bir ucunda, tabii, Gül’e yardım eden taraf garip bir biçimde ulusalcı olduğunu hiç bir zaman ifade etmeyen, hâttâ, MHP MKYK Üyesi Doç. Dr. Vedat Bilgin tarafından ilan edildiği gibi, “ulusalcılık, milliyetçiliğe tehdittir.” özdeyişiyle tanımlanan bir kararlılığa sahip MHP’nin Bahçeli yönetimi. Hatırlayacaksınız, bu yönetim, 2002 yılında da, aynı safta yer alarak, AKP’ye seçim hediye etmişti. O zaman ise, Erdoğan, Arınç, Gül ve Şener, görünüm olarak birlikteydiler. Doç. Dr. Vedat Bilgin de, “türban’a üniversitede özgürlük” bildirisinin mimarlarından biri. [Ben, türban konusunda, çok net bir tavra sahibim: Türbanın temsil ettiği her şeye karşıyım, ancak türbanlı öğrencinin yüksek öğrenim hakkından yanayım.]
Tahtanın diğer kenarında ise, Erdoğan yalnız. Ya da, rakibinin adamları ile çevrili. Belki yanına yaklaşmakta olan eski tasfiyesi Şener? Uzak ama ilginç bir olasılık. Bizde politik dama işte böyle safsata ile oynanıyor.
Peki, bu aşamada, Erdoğan’a karşı olan tarafın Erdoğan yanında konuşlandırdığı “bazı” kişiler kimler? Edibe Sözen, Egemen Bağış, Ömer Dinçer, Cüneyt Zapsu’nun, Erdoğan ile samimi ilişkileri belki de derin bir “söylem” analizini gerekli kılıyor. Ömer Dinçer ile Ahmet Davutoğlu ilişkisi önemli. Mahçupyan’ın, Tayyip Erdoğan’a, “itidalli olma” tavsiyesi de... Bu grupta öne çıkan iki isimi, AKP’ye yakın çevreler ve Gülenist açılımlara sahip mecralar dillendirmeye başladı bile.
Burada dama oyunun satrança dönüşmesi olasılığını özden kaçırmamak lazım. Ama “beginners” bir satranç: İhlas Holding bir yanda, Gülenist hareket bir yanda, Erdoğan, Arınç, Gül ve Şener kutupları diğer yanda... Dört kutuplu Seyyid Kutup gibi.
İşte aşağıda Gülenist tarafa yakınlığı ile bilinen Internet sitelerinde yayınlanan iki haber ve iki saptama bu “bilgi”leri, “iyi” bir biçimde veriyor bizlere:

AKP İçindeki Ajan Budur...

http://www.aktifhaber.com/news_detail.php?id=164348 : Emin Değer/iyibilgi.com
10 Nisan 2008 12:45

Kapatma davasına temel teşkil eden adımların atılmasında AKP içinde bir ajan olduğu, ve Başbakan'ı sürekli yanlış yönlendirdiği iddia ediliyordu. O isimle ilgili ilk ipuçlarına varmaya başladık. Şu soruya cevap arıyoruz: Başbakan'a İspanya'da başörtüsüyle ilgili zamansız açıklama yaptırarak hem başörtüsüyle eğitim hakkının engellenmesine, hem de AKP'ye karşı kapatma davası açılmasına neden olan kişi kim?

Geçen gün, AKP, kısa tarihinin en kritik MKYK toplantısını gerçekleştirdi. Toplantı her ne kadar önümüzdeki kapatma sürecinin nasıl yönetileceğinin planlanması için yapılmış da olsa; “Biz nerde yanlış yaptık?” sorusunun etrafında birkaç tur atıldığını tahmin etmek zor değil. (...)
Yargıtay Başsavcısı Yalçınkaya'nın “türban düzenlemesi olmasaydı kapatma davasını açamazdık” diyerek itiraf ettiği bu krizin AKP kadar zarar verdiği kesimin yıllardır üniversite kapılarında zulüm gören başörtülü kızlar olduğu çok açık. Demek ki; aradığımız isim böyle bir vebali almakta tereddüt etmeyecek bir din algısına sahip ya da algısızlığına. Son olarak da bu durumun AKP'yi kimlere muhtaç ettiği sorusuna cevap bulalım. Hemen kolaylıkla Amerika cevabını veriyoruz. AKP, karşılaştığı hukuk darbesinden en az zararla çıkmak için Amerika ile bir pazarlığa oturmaya zorlanmış olabilir. Biliyoruz ki bir NATO ülkesi olan Türkiye'de, bugüne kadar Amerika'nın istemediği, en azından göz yummadığı hiçbir darbe olmadı, olamaz da. Fiziksel olarak ufak – tefek, Erdoğan'a çok yakın, başörtüsü konusunda binlerce kızın vebalini almakta bir sakınca görmeyecek kadar “Müslüman” ve Amerika ile kırmızı hattı olan kişi kim? Saydığımız dört ihtimal bizi iki isme çıkarıyor: Egemen Bağış ve Cüneyt Zapsu.İkisi arasında seçim yapmak çok zor. Bir tarafta, Dışişleri Bakanlığı beklerken hayal kırıklığına uğrayan, dil bilmekten başka fazlaca bir artısı olmayan bir milletvekili, diğer tarafta ortalıkta fazlaca görünmeyen ama her taşın altından çıkan, karısının başı açık namaza durduğu ve gemiyi terk emiş bir başdanışman. İkisi de birbirinden merdane. Kesin cevabı önümüzdeki günlere bırakıyoruz. http://www.aktifhaber.com/news_detail.php?id=164348

Nevval Kaçar yazıyor:

“Turhan Çömez'in, çift kimlikli Bakan Mehmet Şimşek hakkında söyledikleri toplumsal olarak tedirgin olacağımız bir bilgidir:

"Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Şimşek CIA'nin yeminli tercümanlığını yapmıştır. Bütün bunlar Büyük Ortadoğu Projesi'nin bir sonucudur. Büyük Ortadoğu Projesi Sevr'in devamıdır. Bu proje Kürt devleti kurdurmak için hazırlanmıştır." (Uşak, Türk Ocakları Şubesi Paneli- 10 Nisan 2008- Hürriyet)

CIA, Amerikan Merkezi Haber alma Teşkilatıdır. CIA güvenmediği kişilerle çalışır mı? O halde Mehmet Şimşek'e güvenmiştir. Bu güven dolayısıyla Bakan Mehmet Şimşek CIA'ye çalışmıştır. Yani Amerika'nın menfaatleri doğrultusunda çalışmıştır. Normal bir iş kolunda değil, merkezi haber alma teşkilatında, Bu bilgiye bakarak, Bakan Mehmet Şimşek hakkında ne düşünülür?

AKP de CIA için çalışmış kişiden başka kimse yok mudur? Mehmet Şimşek'i bakan koltuğuna niçin oturtmuştur Tayyib Erdoğan? Türk ekonomisinin başında bir vakitler CIA'ye çalışmış veya halen de bu görevine devam eden (bunu bilemeyiz) birisinin bulunması ne derece doğrudur? nevalkavcar@yahoo.com Nevval Kaçar, 10 Nisan 2008.

Flash Tv Gerçek Gelecek Programı - 6 Nisan 2008 - Pazartesi - ~ 00:50 - 01:10Erhan Göksel’in kendisini tehdit ettiği, bu tehditin ses bandının elinde olduğunu ancak açıklamayacağını söylediği konuşmasında yer alan Egemen Bağış’ın şu cümlesi dikkat çekicidir:

"... Ben ülkeme hizmet etmek için çok saygı duyduğum Genel Başkanım, Başbakanımla birlikte, Ak Parti'nin diğer mensuplarıyla birlikte Sayın Cumhurbaşkanımız da dahil olmak üzere bir çok büyüğümle birlikte Türkiye'ye hizmet etmeye çalışan genç bir siyasetçiyim. ..."

Bu cümle içinde geçen Abdullah Gül 28 Ağustos 2007 tarihinden bu yana siyaset yapma yasağı olan bir koltukta oturuyor... Bu sözleriyle, Egemen Bağış, Cumhurbaşkanı’nın AKP ile siyasi teşrik-i mesaisini “açıklamış” olan Egemen Bağış, aynı zamanda, “türban Meclis’e girmeli” diyen AKP Milletveli olan kişi.

Bir de, deşifre e.mail grubuna gönderilmiş şu yoruma bakalım:

On 4/11/08, panzehir@aol.com <panzehir@aol.com> wrote:
“Erdogan'in AKP icinde sozune guvenerek karar alacagi en son isim Egemen Bagistir. Aktifhaber hedef sasirtmaca oynuyor... Farmasonlara kiyak yapiyor. Belki de diyaloglar sonucunda alinan karar ile yayilmasi istenen haber budur...”

İşte haberler ve saptamalar bunlar ve dama tahtasındaki oyuncuların, strança dönüştüremeyecekleri kadar beceriksizce taşları birbirine karıştırmalarının ardında, Türkiye’nin güçsüzleştirilmesi ve Bölge içindeki konumunun alay edilebilecek hale getirilmesi var.
Tam bu noktada, ayrıntı ve önemsiz gibi görünen ancak dama hamlelerini daha
iyi anlamamızı sağlayacak iki çarpıcı husus daha var: (1) AKP Milletvekili Egemen Bağış, elindeki Erhan Göksel’in dört yıl önce “kendisini tehdit ettiğini” söylediği ses kaydını ivedilikle açıklamalıdır. Bu kayıt belki de dama tahtasında oynanan beceriksizce oyunu, daha sesli ve apaçık görmemize sebep olabilir. Tayyip Erdoğan tarafından da bilinen bu ses kaydının, Türkiye’de yaşayan herkes tarafından bilinmesi gerekiyor. Bunu, başta Başbakan Erdoğan’dan olmak üzere, Türkiye için talep etmemiz gerekiyor. (2) Türkiye artık muktedir olamayan bir Başbakan’a, gizli gündemleri olan bazı kişilere ve global etkilere ardına kadar açık kapılara sahiptir. Bu yeni bir oluşum değildir kuşkusuz ama artık iyice su üzerine çıkmıştır.
Anlaşıldığı kadarıyla Türkiye’ye yönelik, gerek global sermaye paylaşımı, gerekse ulusal kaynakların yandaşlara peşkeş çekilmesinin ve bu sermaye güçleri üzerinde yükselerek politik ve ideolojik konumlar, güçler ve “etki yapıları” kurmanın en çetrefilli aşamasına varmış durumdayız. Kıran kırana yapılan bu savaşım iyice zirve yapmıştır.

Bu durumda gereksinmemiz olan tek şey, basiretli ve muktedir, demokratik, laik, sosyal hukuk devletine sahip bir Türkiye Cumhuriyeti yönetimidir.

Prof. Dr. Veysel Batmaz, 11 Nisan 2008

1 yorum:

Adsız dedi ki...

bu yazıya nasıl yorum gelmez anlamıyorum. Ayrıca sizden taciz, tecavüz, cinsellikle ilgili bir yazı beklediğimi de belirteyim. http://www.medyakronik.com/haber/472/.
Türkiye denkleminin önemli bir değişkeni cinsellik. pkk kadar kadın militanı olan terör örgütü dünyada var mı? kentlerdeki islami hareketin savunduğu şeyi, milli manevi değerler denen kavramı tek kelimeye indirirsek bekareti buluruz. Tıkanan Kemalizmi de kemalizmin cinsellikle açık açık yüzleşememesiyle açıklayabiliriz.