11 Şubat 2007

KIRKINDAN SONRA AZANLAR

“Kelimeler yanlış olursa cümleler, cümleler yanlış olursa kavramlar yanlış olur. Kavramlar yanlış olursa halk anlaşamaz, halk anlaşamazsa dirlik bozulur.”
KONFİÇYUS

“Kelimeler hem kraldır, hem sihirbaz.”
ERNST JÜNGER

“Üniversiteyi 1966'da bitirdim. Bizim zamanımızda solculardan hiç ulusalcı yoktu. Ulusalcılığın başını komandolar çeker, solcular enternasyonelci olur, biz Müslümanlar da ,Islam şemsiyesi altında Turk-İslam birliginden yana olurduk. [Bugün] bu Allahsız ulusalcılar nereden çıktı?” EBU DEYAM müstear. 
(Bir Internet iletisinden: AbuDeyam desifre@yahoogroups.com, 9 Şubat 2007)


Türkiye’de milliyetçiliği ve dindarlığı solculuğun elinden alırsanız, kendinize ne kadar solcu derseniz deyin, Türk-İslam sentezcisi olursunuz.
Ya da libeşogothi-n-kopostmoderno—“h-(el-in)-(si)-n-(ki)-ci ile Türkiye’ye demokrasi getirmeye çalışan sol” (Can Yücel).
Milliyet de, din de, solun işidir. Yalçın Küçük haykırıyor; milliyetçilik solculuktur.

En “aklı selim” sahibi “Radikal” solcu muamelesi yapılmayı niyaz eder durur vaziyette, tam 30 yıldır bu ülkenin solcularının aklını karıştıran Birikim’in yayın müdürü Ömer Laçiner’in Hrandt Dink’in siyasal cinayete kurban gitmesini, sadece bir “milliyetçi” hezeyan gibi algılaması, onu Cerrah veya İstanbul Valisi ile özdeş yapıyor mu belli değil ama iki cahil-ü “külü vallahi” kalemşörün (i.e. Ertuğrul Özkök ve Murat Belge) birbirlerinden ne kadar medet umar hale gelmeleri, postmodernist globosolcuların “içlerindeki çocuğu” dışkı olarak dışarıya fırlatmalarını andırmıyor mu?

Ethem Nejat ile Sultan Galiev. Bir de Hikmet Kıvılcımlı’yı ekleyin... Güncel olarak da Yalçın Küçük. Farklı kesişme noktaları...

“Çocukluğumun DİSK’inde Bağımsız Türkiye vardı. Türk İşçi sınıfının haklarını savunmak vardı. 40 yaşına gelince, DİSK’te SARI sendikacılığın AB-D çizgisi ve politikalar eksenine kaydığını ibretle izlemekteyiz. 40’ından sonra azmak bu olsa gerek. Ben Kemal Türkler’li 77 1 Mayıs’a TÜRK BAYRAKLARI ile gelmiş, TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE diyerek gerçek sorunlara dokunan DİSK’i özlüyorum. Evet bugünkü DİSK, ne yazık ki hiç bir mitinginde TÜRK BAYRAĞI taşımıyor. Bugünkü DİSK’in, hiç bir eyleminde BAĞIMSIZ TÜRKİYE denmiyor. Bugün DİSK’e, en cok desteği, Kemal Türkler’in ve 1 Mayıs 1977’nin katili patronlar veriyor. Buna 40’ından sonra azmak denir.” (bilge devrim 9 Şubat 2007 ‘Siyaset ve Gündem’ elektronik posta grubuna ileti.)

Evet, Ömer Laçiner ve Murat Belge ve DİSK artık işçi sınıfını terketmiş, bayrakları “derleyip toplamış,” [derlenip toplanmasın bayraklar, duyduğunuz çakalların ulamasıdır, bu faşizme karşı, hürriyet kavgasıdır. 1961. NH]; kırkından sonra azmışlardır. Abdullah Baştürk’ün DİSK’i bile daha fazla sınıfsaldır.



Milliyetçilik iki boyutludur: Toprağa olan sevgi ve kavim’e olan sevgi. İkisi aynı değildir. Birine biz, yurtseverlik deriz, diğerine ise ırkçılık. Toprak ekonomi politiktir; ırk ise idealizm. Ziyonizm ve Turancılık her ikisidir de. Bu ikisini sol ayrıştırır ve konumlar; ziyonistlik ve turancılık birleştirir. Milliyetçilik, ırkçılık da olsa, toprak sevgisi de, “sığınma”dır (Wallerstein: Bkz: Veysel Batmaz, Arif Dirlik’i Okumak: Global Ekonomi Politik, Radikal Geçmişler ve Türkiye, Arif Dirlik, Global Modernite ve Sosyalizm, Salyangoz Yayınları, 2006, içinde). Ana rahmine dönüş.

Buraya iki alıntı uygundur.

Birincisi:

DENİZ GEZMİŞ'LE SÖYLEŞİ (DEVRİM GAZETESİ, 23 ARALIK 1969)

Atatürk'ün, "Tam bağımsızlık" ülküsünü kendilerine şiar edinen devrimci gençleri sindirmek için cinayet tedbirlerine kadar varan planlar yapılıyor şu günlerde. Tertipçilerin baş hedeflerinden biri de gençliğin önde gelen liderlerinden Deniz Gezmiş, son olayları şöyle yorumladı:

- Türkiye ekonomisi tam bir çıkmaz içindedir. Zamlara rağmen, bütçenin açığı 2,5 milyardır. Bu, tutucular koalisyonunun iflasını açıkça ortaya koymuştur. Tutucu güçler, egemenliklerini uzun süre devam ettiremeyeceklerini anlamış olmanın telaşı içindedir. Devrimci gençlik eylemini engellemek için tertiplere girişmeleri bundandır. Fakat umduklarının tersi olmuş ve bu olaylar bizi daha örgütlü, daha disiplinli ve daha güçlü eylemlere hazırlamıştır. Tertipleriyle gençliği ordunun karşısına düşürmek hedefine ulaşamadıkları gibi, devrimci gençlik eylemi, Mustafa Kemal'ci zinde güçler saflarını biribirlerine kenetlemiştir. Mustafa Kemal adı, geniş öğrenci kitlelerinde daha fazla ağızdan ağıza dolaşır olmuş, forumlarda Bursa Nutku ve Gençliğe Hitabe tekrarlanmış ve bunlar uygulanmıştır. Emperyalistler ve işbirlikçileri, Gazi Mustafa Kemal'in çizgisinin geniş kitlelerde ve bütün zinde güçlerde yankılanmasından korkmuşlardır bugün.
- Gençlik eylemleri içinde önemli bir yerin var ve tutucu güçler senin okuldan atılmış olmanı sürekli istismar konusu ediyorlar. Bu durumda senin söyleyeceklerin neler?
- Üniversite öğrenimi yapmak Anayasa'nın verdiği bir haktır. Öğrenci olarak devrimci mücadeleye katılmak ise, Mustafa Kemal'in bize yüklediği bir görevdir. Dünyanın bütün gericileri biraraya gelseler bu hakkımızı ve görevimizi elimizden alamayacaklardır.

- Mustafa Kemal'in gençliğe yüklediği devrimci görevler nelerdir, biraz daha açıklar mısın?
- Türkiye ilk Kurtuluş Savaşı'ndan 50 yıl sonra tekrar yarı-sömürge durumdadır. Ve Kemalist bir Cumhuriyetin başına anti-Kemalist politikacılar geçmiştir. Politikacı, anti-Kemalist karşı devrim hareketine yeşil ışık yakmaktadır. Bu koşullarda gençlik, emperyalizme ve anti-Kemalist gidişe karşı verilen savaşta somut olarak ön safta bulunmaktadır. Elbette tarihi önderlik sorunu ayrı bir konudur. Bugün için gençlik, mümkün olduğu kadar geniş halk kitlelerini emperyalizme karşı mücadeleye katmak için devrimci eylemde bulunacaktır. Kemalist Devrim tamamlanacak ve onun emperyalizmle çelişen bütün milli sınıf ve tabakalara maledilmesi sağlanacaktır. Gençlik bütün Kemalist güçlerle yek vücut olmak zorundadır.
- Halk kitlelerini emperyalizme karşı mücadeleye katmak için gençliğin dayanışma içinde bulunacağı Kemalist güçler kimlerdir?
- Bugün Türkiye'de Kemalist Devrim'in bekçiliğini yüklenen güçler arasında başta ordu, 27 Mayıs'ı yapan güçlerin önemli bir yeri vardır. Anti-Kemalist karşı devrim hareketine karşı gençlik bütün zinde güçlerle eleledir. Emperyalizmin işbirlikçileri gençlik ile öteki zinde güçlerin arasını açmak istemektedir. Fakat aynı inançta olan, yani emperyalizmi kovmuş, feodal unsurları tasfiye etmiş bir Kemalist Türkiye isteyen bu ilerici güçlerin arasını anti-Kemalist karşı devrimi tezgahlayanlar açmayı başaramayacaklardır.
- Emperyalizme karşı nasıl bir mücadele verilecektir?

- Bugün Amerikan emperyalizmi saldırganlık yolunu seçmiştir. Buna karşı biz de, emperyalizmin parmağının bulunduğu her yerde ona karşı aynı silahlarla mücadele yolunu seçtik: tıpkı Mustafa Kemal'in 50 yıl önce yaptığı gibi. Emperyalizm bugün millici güçleri tasfiye etmek için listeler hazırlamakta ve bütün kurumlarımıza elini uzatmaktadır. Bizse onları defterden sileli çok oldu. Milli kurumlarımıza uzanan elleri de kırmakta kararlıyız.
- Bazı çevreler bu görüşleri, "devrim yobazlığı" sayıyorlar. Bu sence nasıl açıklanabilir?
- Devrimcilik demek halk dalkavukluğu demek değildir. Her şeyden önce devrimcilerin görevi halkın önünde gitmek, halkın gerçek özlemleri için mücadele etmektir. Halk için düzen değişikliği isteyen gençliğe halk karşıdır gibi saçma bir iddiayla Kanlı Pazarları görmezlikten gelen ve gerçek devrimciyi yobazlıkla suçlamaya kalkışan tatlısu devrimciliğine özenmiş politikacı, aslında tutucu güçler koalisyonunun usta propagandalarının esiri olmaktadır. Politikacı, "halk kızar" diye, halk düşmanlarının uşaklığını yapmaktadır. Değirmenköy, Elmalı, Göllüce köyleri, davalarını desteklediğimiz bu topraksız köylüler bize hiç kızmadı, aksine gençliği bağrına bastı. Demir Döküm işçilerin de öyle yaptı. Devrimci gençliği halkçı görünüp, egemen sınıflara göz kırpan tatlısu devrimcisi politikacı anlamaz ama işçi ve köylü anlar. Devrimci gençlik de onlara dalkavukluk etmez, gerçek kurtuluş yolunda onlarla birlikte mücadele eder. Hem egemen sınıflara göz kırpan oy goygoyculuğu, hem devrimcilik olmaz. Bugün bizi devrim yobazı olarak nitelendiren birkaç CHP yöneticisi Ortanın Solu tabanını temsil etmemektedir. Anti-Kemalist karşı devrimcilerin yanında yer alan bu birkaç yöneticiyle ortak bir mücadele söz konusu değildir. Fakat şuna inanıyoruz ki, tam bağımsızlık isteyen dürüst Ortanın Solu tabanı Kemalist bir Türkiye'nin kurulması için bizimle birlikte mücadele edecektir." (Kaynak: Doğan Avcıoğlu'nun çıkardığı Devrim Gazetesi - 23 Aralık 1969 - Sayı: 10 - Sayfa: 2-7)


İkincisi:

MHP MKYK Üyesi Doç. Dr. Vedat Bilgin: “Ulusalcılık, milliyetçiliğe tehdittir.”

Milliyetçilik ve demokrasi ilişkisi, Türk milliyetçiliğini resmi milliyetçilikten ayrı tanımlanması ve bu çerçevede tek parti yönetiminin [Atatürk dönemi CHP’si] ağır bir şekilde eleştirilmesi gerekir... Bilgin böyle diyor... Ulusalcılarla milliyetçilerin farklı medeniyet anlayışlarına yönelik vurgu, "Kızıl Elma" rüyası görenleri rahatsız edecek temeldeki bir anlaşmazlığı ortaya koyuyor. “Milliyetçiliğin” orta sınıfların, “ulusalcılığın” bürokratik elitlerin ideolojisi olduğu yönündeki tespit ise sosyolojik farklılığı vurguluyor. Ayrımcılığı antidemokratik müdahalelerin bir sonucu olarak gören Bilgin, "Kürt meselesi"nin çözümünü bireysel hakların serbestçe kullanılabildiği Türkiye'nin demokratikleşme projesinde görüyor. Bilgin'in TÜSİAD'a yönelik sert eleştirileri, sadece rapordaki kültürel haklara ilişkin taleplere değil, büyük sermayenin konumuna yönelik "şaşırtıcı" eleştiriler. MHP'nin Devlet Bahçeli döneminde sokaktan uzak duran soğukkanlı politikasını ve MHP'nin yenilenme çalışmalarını destekleyen Bilgin, MHP'nin bu politikasına milliyetçi aydınların gösterdiği reaksiyonu "milliyetçi aydınlar MHP'nin gerisinde" şeklinde değerlendiriyor... Bu fark gözetilerek, MHP'den çok bu milliyetçi aydınlar ve milliyetçi yayın organlarında çıkan yazıların tartışılmasında fayda var. Milliyetçilik tartışmalarında, milliyetçi görüşü temsil eden kişilerde genellikle gözlemlenen entelektüel zafiyet düşünülürse, Vedat Bilgin'in değerlendirmeleri önem kazanıyor. Belki de milliyetçiler arasındaki tartışma, bu konuda oluşan endişeleri aşmaya yardımcı olabilir. Her halükârda milliyetçilik meselesinde siyasi partiler dışında yeni figürlere ve mecralara ihtiyaç var... (Kaynak: muratyilmaz67@yahoo.com, 10 Şubat 2007) [Doç. Dr. Vedat Bilgin, Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi öğretim üyesi. Modernleşme ve milliyetçilik sorunları üzerine çalışıyor. Milliyetçi Hareket Partisi MKYK üyesi.]

Evet, gördünüz değil mi aradaki farkı?
Abu Deyamlaşan Murat Belge, Ömer Laçiner ve Deyyam’ın kendisi Ertuğrul Özkök?
Varoşların lümpenleşmesinin insiyaki oluşumları...
Fırat Dink’in katli.
Toprak mı, kavim mi?
Ekonomi politik mi, idealizm mi?
Gellner’i okumadan milliyetçilik tarifleri...
Ziya Gökalp’i konumlamalar. Durkheim’ci mi?
Özel ve Belge...
Kazım Karabekir...
Soner Yalçın’ın AKP’yi milliyetçiliğe yamaması!!! (Bkz: Hürriyet varakı, 11 Şubat 2007)
İlh...

Üstüne üstlük: “Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Amerikan Kongre üyeleri ile yaptığı görüşmede "Tehcir sırasında Dışişleri Bakanı Gabriel Noradunkyan ile Londra Büyükelçimiz, Ermeniydi. Soykırım varsa bunlar niye öldürülmedi?" dedi. Amerikalı politikacılar tarih konusunda neyse ki bilgi sahibi değillerdi, zira az buçuk birşeyler bilselerdi, rezil olmuştuk. Gabriel Noradunkyan 1915 tehcirinden iki buçuk yıl önce bakanlık yapmış, ileriki senelerde Lozan'daki Ermeni delegasyonuna katılmıştı, üstelik biz Londra'ya hiçbir zaman Ermeni büyükelçi göndermemiştik. İşte, bir bakanın ciddi inceleme yapmayan danışmanları tarafından yanlış yönlendirilmesinin öyküsü....” (Kaynak: Murat Bardakçı, Sabah varakı, 11 Şubat 2007)
Oysa Gül, beni okusaydı da, yapmasaydı o yanlışı, düşmeseydi Bardakçının eski çamının kubur deliğine... Gabriel Noradunkyan’dan, Hrandt-Fırat Dink dolayımıyla, iki yazı önce bahsetmiştim.

İşte paşam Türkiye!

Hiç yorum yok: