Bir önceki yazıda gül gibi Gül’ü dinlemiştik, ya da Tayyip Bey gibi promter’dan okumuştuk diyelim, şimdi de Baykal’a bir göz atıyoruz. Şöyle buyurmuş Bay Başkan, 14 Ocak 2007 tarihinde:
“"Türkiye, Irak'ın toprak bütünlüğüne ilişkin temennisini söyledikten sonra, Irak'ın toprak bütünlüğünün parçalanmasına yol açacak süreçlere aktif katkı verdi. O süreçlerin doğal sonucu olarak Irak'ın parçalanmasının ortaya çıkacağını görüp gereken müdahaleyi yapmak durumundaydık, bunların hiçbirisi yapılmamıştır, o sürece teslim olunmuştur, Türkiye'nin de aktif katkısıyla Irak bölünmektedir. Biz bu bölünme sürecinin her aşamasında Irak'ın toprak bütünlüğüne bağlılığımız ilan ettik, sadece biz değil, ABD ve bütün dünya ilan etti ama Irak parçalanmaya devam etti. Bu vahim bir hatadır." Kerkük'teki demografik yapının "göz göre göre" değiştiğini, tapu ve nüfus kayıtlarının yenilendiğini anımsatan Baykal, bu süreçte Türkiye'nin temenni söylemeye devam ettiğini, hiç bir şey yapmadığını, bu süreci kabul edemeyeceğine ilişkin hiç bir caydırıcı etkiyi ilgili taraflara verme çabası içine girmediğini ileri sürdü.” (Kaynak: Internet)
Evet, Gül de, Baykal’da, Mayıs 2007’den sonra Başbakanlık için kapışacak olan seyis’i siyasetçilerimiz, ortaklaşa ve bugünlerde, Irak ve Kerkük ile muştulu haber veremiyorlar. Biz ise, onlar ve Ecevit’i tashihinden geçen Milli Siyaset Belgemiz, “Irak’ın toprak bütünlüğü” zırvası ile uğraşırken bölgemizdeki 11 Eylül sonrası ulusal politikanın ne olmasını göstermiştik, Yalçın Küçük Hocam ile beraber? Kim önce, kim sonra? İşte benim kanıtlarım. Aşağıdaki iki yazı Şubat ve Mart 2003’de yazıldı ve Salyangoz Yayınlarından çıkacak olan DERİN DİL TARİH COĞRAFYA: Kıbrıs’ı Verelim, Musul’u Alalım kitabımda (Medyapoliten Yazılar’ın beşinci kitabı) daha şümullu olarak yer alacak:
Irak çok ırak değil:
“Emperyalist” Türkiye’nin Irak stratejisi ne olmalı?
İkinci Irak Savaşı, Türkiye’ye, tarihinde hiç bir zaman kavuşamayacağı bir hareket serbestiyesi vermiştir.
Süper güçlerle pazarlık yapılmaz; onlarla aynı yatağa girilmez.
ABD ile birlikte savaşa girmek veya girmemek konusunda verilecek kararların Türkiye açısından hiç bir kıymeti harbîyesi yoktur. Kazanan için harb, harbî kıymetlidir.
ABD kimseye para vermez.
ABD kimseye iltimas geçmez.
Türkiye, ABD’yi oyalayarak ve onun Irak’ın kuzeyinde bir cephe açmasını önleyerek, Kuzey Irak’a, doğan bu otorite boşluğu içinde 100 bin askerini, özellikle Musul ve Kerkük cephelerine konuşlandıracaktır.
Ordu işe yaramaya başlamıştır.
Türk Ordu’su Musul ve Kerkük’te uzun zamandır konuşlanan Türk tugayları ve son bir ayda Kuzey Irak’a sevkedilen 10 bine yakın Türk askeri, 1990-91 yılında ufku göremeyen basiretsiz bir kaç kişinin önlemesi ile Kuzey Irak’a giremediği ve bu nedenle terörün azarak, 30 bin gencin ölümüyle sonuçlanan bir iç-savaşın yaşanmış olduğu dönemden dersini almış, diplomasinin beceriksizliği ve siyasetin aymazlığını örtmeye çalışan bir devlet stratejisini yürürlüğe koymuştur.
Türkiye emperyalist olacaktır. Yalçın Küçük’ün bu analizi doğrulanıyor.
Karar doğrudur.
Türkiye, Musul ve Kerkük petrollerini iki-üç yıl içinde en az yarısını (varili 30 dolardan yılda 40 milyar dolar) tam mülkiyet hukuku ile ele geçiremediği sürece, “ilelebed payidar” olması olasılığının zorlukları ile mecelleşen bir ülke konumunda kalacaktır. Pülümür’deki Ayşe de ölmediği sürece Bağdat’taki Ayşa ölmeyecektir.
Emperyalizmini, İngiltere’ye ve ABD’ye rağmen Kuzey Kıbrıs’ta gösteren bir ülkedir bu ülke. Kıbrıs’tan hiç bir yarar sağlamamasına rağmen bu işi 30 yıldır saçma sapan gerekçelerle ve her beş yılda bir değişen taleplerle yürütmeye çalışan Türkiye, Kıbrıs laboratuvarınden da deneyler yaparak ustalık kazanmıştır. Acemilik dönemi atlatılmıştır.
Saddam ne yaptı Türkiye’ye?
İyi komşuluk ilişkileri ile Türkiye’ye 300 milyon dolarlık ticaret yapan bir ülke orası.
Peki, Fransa ile 3.5 milyar dolarlık ticaret neden?
Komşumuz diye, Musul ve Kerkük’den doğan haklarımızı mı verdi?
Aynı Parti’nin iktidar olduğu Suriye’ye, Apo’nun teslim edilmesini mi önerdi?
Hiç bir zaman taraf bile olmadığı bir Mahkeme Kararı (Lahey Adalet Divanı) zorlaması ile yapılan anlaşma sonucunda Irak’a İngiliz’ler tarafından hediye edilen Musul ve Kerkük’ün, “bu mahkeme kararı komşuluk ilişkilerimizi zedeler, bu petrol gelirinin yarısı sizin yarısı bizimdir” mi dedi? Kuzey Irak haritalarını, Diyarbakır’dan başlatan kimdi?
Yoksa, eğer ABD ile birlikte savaşa girmezsek, bize bu petrollerin yarısını mı yazılı olarak teklif etti?
Musul ve Kerkük, Arap değil, Kürt ve Türk’tür. Bu nedenle, Türkiye’nindir. İngiliz’ler tarafından Irak Krallığına hediye edilmiştir. Kerkük’e Türk(men)ler 1030 yılında gittiler. Anadolu’ya 1071. İstanbul’a 1453. Türkçe ise Anadolu’da onbinlerce yıldır var.
Emperyalizm hep enerji kaynakları üzerinde yapılır, portakal bahçeleri üzerinde değil.
Peki Pülümür’deki Ayşe ne olacak? Oraya da, ben mi canlı kalkan olarak gideyim? Onu sefaletten, hastalıktan, depremden korumak için? Hastalık, soğuk, açlık, sefalet, doğal felaket ve fakirlik canlı kalkan dinlemez.
Türkiye vakit geçirmeden Kuzey Irak’a konuşlanıyor.
Türkiye, (iktidardaki ve muhalefetteki ve meclis dışındaki) siyasetçileri ve medyası henüz farkında değil ama ABD’yi oyalıyor. Pazarlık bahane.
ABD’de bunun farkında. New York Times, Türkiye’yi kaybetmek bir felaket olur diyor…
Türkiye Kuzey Irak’ta, aynı Kuzey Kıbrıs’ta 30 yıldır konuşlandığı gibi, de facto konuşlanıyor. 1990-91’deki Irak’ı ırak zannedip, konuşlanmama, Rum’un Türk’ü katletmesinden daha vahim sonuçlar doğurmuştur. Bu kez dersini alan Ordu işi sıkı tutuyor. Medya ve siyasetçi eski avanaklığını sürdürüyor. Ne yapalım, onlar öyle yetişmiş…
Kuzey Irak stratejisini, yukarıdaki gibi yapan, “think” tankçı birlikler Türkiye’de mevcuttur. Musul ve Kerkük’de de tankçı birliklerimiz vardır. Artık, Ordu ne için varolduğunun bilincine varıyor. Bir basübadelmevd’tir bu. Ordu teknoloji geliştirmek ve enerji kaynakların ele geçirerek, elinde tutmak için vardır. Tüm dünyada ve tüm zamanlarda bu böyledir. Bu aşkın (love değil transandantal) bilince, kendi bilincine varıyor. Kendini anlıyor. Bir tür, Geist’ın kendini mükemelleştirmesi gibi…
Petrol ırak değil.
Irak ırak değil.
Irak eski Irak değil, ama çok eski Irak.
Irak’ı ırak zannetmeyin.
Irak’ın ırak olmayan kuzeyi Saddam’ın ve Arab’ın değil.
21 Şubat 2003
Herkes rahatladı, şimdi savaşalım
Tezkere reddedildi.
Herkes derin bir ohhh çekti. Herkes rahatladı. Herkesin sevinci tam.
Genel Kurmay AKP’nin hafif darbelerle bölünebileceğini görerek, sevindi.
Saddam verdiği milyarların doğru yere gittiğini görerek, sevindi.
Tayyip Erdoğan sevindi. Abdullah Gül’ün başarısızlığı, onu daha iyi bir başbakan yapacak. Eğer olabilirse…
Erbakan sevindi. 40 adamı sözünün eri çıktı, artık AKP’yi her an sallayabilir.
Ecevit sevindi. Kadim dostu Saddam en az iki üç hafta rahat nefes alacak.
Talabani ve Barzani epey mutlu; külhanbeyliklerine devam edecekler. Kürt devletine bir adım daha yaklaştılar.
Sosyalistler ve barışperverler sevindi, uzun zamandır özledikleri bir duruma kavuştular. Onlar da global oldu. Pülümür’deki Ayşe’yi değil de Bağdat’taki Ayşe’yi düşünmenin adı artık “sosyalistlik.”
Fransa, Almanya, Rusya sevindi. Onlar Amerikan düşmanlığının somut temellere oturmasını istiyorlardı, bu amaçlarına daha çok yaklaştılar.
Velhasıl, sevinenler cephesinin küllen yekûnu somut koşullara pek aldırmıyorlar. Kendi hesaplarına bakıyorlar.
Komik misiniz yahu siz? Amerika’nın B planı yokmuş. A planı da yok. Amerika gibi devasa bir planlama aygıtı, duruma göre her türlü planı yapar. 80 çeşit planı vardır. Siz ABD’yi, DPT mi sandınız?
Peki Türkiye’nin kaç planı var? Biliriiiiiim, onun planı olmaz, pilavı olur diyeceksiniz. Ben katılmıyorum. Vardır bir planı.
Mübarek angutistan.
Bakın size kestirmeden olacakları söyleyeyim. Eğer olmazsa bunlar, sorumlusu ben değilim; siyaset ve her türlü bürokrasi.
Irak’ta bir Kürt Devleti kurulacak.
Musul ve Kerkük Türkiye sınırları içine çekilecek; Amerika ile ortaklaşa işletilecek petrol fifti fifti paylaşılacak.
Kıbrıs’ı da birisi alacak. Yani, vereceğiz. Kimin alacağı hiç önemli değil. Türkiye’nin enerjiye ihtiyacı var, portakala değil.
Bu plan, Atatürk’ün planıdır. Gerçekleştirmek de, başta Atatürkçüler olmak üzere, Orta Doğu’da uzun süreli bir barış sağlanmasını isteyen herkese düşmektedir. İnanmayan, ilk meclislerdeki tutanakları okur, Fethi Bey’in Musul argümanlarını inceler, Lozan Antlaşmasını analiz eder ve Türk devletinin LaHey Adalet Divanı’nın Musul ile ilgili kararına tepkilerini araştırır, ya da benim iki yazımı bulur buluşturur okur (bu kitapta): USUL USUL MUSUL ve IRAK ÇOK IRAK DEĞİL. Bir de tabii Yugoslavya örneğini inceler.
Bu planla ancak barış tesisi mümkün. Yurtta sulh, cihanda sulh, ancak Atatürk’ün vasiyeti ile “olası.”
Kürt devleti ile iyi ilişkiler ve ekenomik açılımlı işbirliğinin zaten koşulları var. Talabani ve Barzani, Kürt’lerin 45 değişik grubunun sadece iki tanesinin başı. Kuzey Irak hiç bir zaman Arap değil. Irak’ta kurulacak bir Kürt Devleti, Türkiye açısından çok kolay idare edilebilecek bir şey. Kürt fobisini yaratanları temizleyin yönetim kademelerinden, yeterli. Hatta, Türkiye ile Kuzey Irak’taki Kürt devletinin arasındaki sınırları bile kaldırmak mümkün. Çünkü, sanki muazzam bir şeymiş gibi Irak’ın toprak bütünlüğü gibi hiç olmamış yapay bir şeyi savunan Milli Siyaset Belgesini terennüm eden Emekli Paşa Kemal Yavuz’un dediği gibi, Barzani’nin 177 tane şirketi var Türkiye’de. Bazılarının başında da, Yavuz’a göre, “yazarlar” var. Saddam’ın bile yoktur o kadar şirketi Türkiye’de. Madem bu kadar iç içeyiz ve bizi iç ve dış düşmanlarımızdan korumakla mükellef kişilerin bilgisi dahilinde bu içiçelik, daha ileri bir düzeyde ekenomik işbirliğine girmemiz de mümkün.
Musul ve Kerkük de Türk.
Bunu kabul ettirecek çok argüman var, en başta da Türk Ordusu’nun bölgedeki mevcudiyeti. Atatürk’ün çok istediği, olan bütün Misakı Milli sınırları içinde anılan Musul ve Kerkük kesinlikle sınırlarımıza dahil edilmeli. Hatay dahil edildi, Kars Ardahan dahil edildi. Şimdi sıra en önemli olanında…
Kıbrıs ise Osmanlı döneminin bir sorunu ve SSCB ortadan kalktıktan sonra hiç bir stratejik öneminin kalmadığı bir yer. Orası Türk üniversitelerinin, portakal bahçelerinin, Rum meyhanelerinin olduğu güzel bir ada. Yoksa, başka işler de mi karıştırıştırılıyor orada?
İşte Türkiye’nin planı.
Ben bugünlerde başbakan olamayacağıma göre, bunu gerçekleştirmek Tayyip Bey’e düşüyor.
Bu planı gerçekleştiremeyenler Atatürk’e olan borçlarını ödememiş; Orta Doğu’da kalıcı bir barışı sağlayamamış; radikal İslamcıların oyuncağı olmuş ve milliyetçi ırkçılığı körüklemiş olurlar. Tabii en önemlisi de Türkiye’yi sefaletiyle, fakirliği ile akıldışılığı ile, bozuk gelir dağılımı ile, vurdumduymazlığı ile ve depremlerle başbaşa bırakmış olurlar.
Zaten yaptıkları da bu bugüne kadar…
Bu plan uygulanmazsa oluşacak durum bize hiç yararı dokunmayan Rusya ile bizi kapısından kovan Avrupa’nın işine yarar.
Bu işe Amerika ne der? Onu da siz düşünün. Benden bu kadar.
7 Mart 2003
“"Türkiye, Irak'ın toprak bütünlüğüne ilişkin temennisini söyledikten sonra, Irak'ın toprak bütünlüğünün parçalanmasına yol açacak süreçlere aktif katkı verdi. O süreçlerin doğal sonucu olarak Irak'ın parçalanmasının ortaya çıkacağını görüp gereken müdahaleyi yapmak durumundaydık, bunların hiçbirisi yapılmamıştır, o sürece teslim olunmuştur, Türkiye'nin de aktif katkısıyla Irak bölünmektedir. Biz bu bölünme sürecinin her aşamasında Irak'ın toprak bütünlüğüne bağlılığımız ilan ettik, sadece biz değil, ABD ve bütün dünya ilan etti ama Irak parçalanmaya devam etti. Bu vahim bir hatadır." Kerkük'teki demografik yapının "göz göre göre" değiştiğini, tapu ve nüfus kayıtlarının yenilendiğini anımsatan Baykal, bu süreçte Türkiye'nin temenni söylemeye devam ettiğini, hiç bir şey yapmadığını, bu süreci kabul edemeyeceğine ilişkin hiç bir caydırıcı etkiyi ilgili taraflara verme çabası içine girmediğini ileri sürdü.” (Kaynak: Internet)
Evet, Gül de, Baykal’da, Mayıs 2007’den sonra Başbakanlık için kapışacak olan seyis’i siyasetçilerimiz, ortaklaşa ve bugünlerde, Irak ve Kerkük ile muştulu haber veremiyorlar. Biz ise, onlar ve Ecevit’i tashihinden geçen Milli Siyaset Belgemiz, “Irak’ın toprak bütünlüğü” zırvası ile uğraşırken bölgemizdeki 11 Eylül sonrası ulusal politikanın ne olmasını göstermiştik, Yalçın Küçük Hocam ile beraber? Kim önce, kim sonra? İşte benim kanıtlarım. Aşağıdaki iki yazı Şubat ve Mart 2003’de yazıldı ve Salyangoz Yayınlarından çıkacak olan DERİN DİL TARİH COĞRAFYA: Kıbrıs’ı Verelim, Musul’u Alalım kitabımda (Medyapoliten Yazılar’ın beşinci kitabı) daha şümullu olarak yer alacak:
Irak çok ırak değil:
“Emperyalist” Türkiye’nin Irak stratejisi ne olmalı?
İkinci Irak Savaşı, Türkiye’ye, tarihinde hiç bir zaman kavuşamayacağı bir hareket serbestiyesi vermiştir.
Süper güçlerle pazarlık yapılmaz; onlarla aynı yatağa girilmez.
ABD ile birlikte savaşa girmek veya girmemek konusunda verilecek kararların Türkiye açısından hiç bir kıymeti harbîyesi yoktur. Kazanan için harb, harbî kıymetlidir.
ABD kimseye para vermez.
ABD kimseye iltimas geçmez.
Türkiye, ABD’yi oyalayarak ve onun Irak’ın kuzeyinde bir cephe açmasını önleyerek, Kuzey Irak’a, doğan bu otorite boşluğu içinde 100 bin askerini, özellikle Musul ve Kerkük cephelerine konuşlandıracaktır.
Ordu işe yaramaya başlamıştır.
Türk Ordu’su Musul ve Kerkük’te uzun zamandır konuşlanan Türk tugayları ve son bir ayda Kuzey Irak’a sevkedilen 10 bine yakın Türk askeri, 1990-91 yılında ufku göremeyen basiretsiz bir kaç kişinin önlemesi ile Kuzey Irak’a giremediği ve bu nedenle terörün azarak, 30 bin gencin ölümüyle sonuçlanan bir iç-savaşın yaşanmış olduğu dönemden dersini almış, diplomasinin beceriksizliği ve siyasetin aymazlığını örtmeye çalışan bir devlet stratejisini yürürlüğe koymuştur.
Türkiye emperyalist olacaktır. Yalçın Küçük’ün bu analizi doğrulanıyor.
Karar doğrudur.
Türkiye, Musul ve Kerkük petrollerini iki-üç yıl içinde en az yarısını (varili 30 dolardan yılda 40 milyar dolar) tam mülkiyet hukuku ile ele geçiremediği sürece, “ilelebed payidar” olması olasılığının zorlukları ile mecelleşen bir ülke konumunda kalacaktır. Pülümür’deki Ayşe de ölmediği sürece Bağdat’taki Ayşa ölmeyecektir.
Emperyalizmini, İngiltere’ye ve ABD’ye rağmen Kuzey Kıbrıs’ta gösteren bir ülkedir bu ülke. Kıbrıs’tan hiç bir yarar sağlamamasına rağmen bu işi 30 yıldır saçma sapan gerekçelerle ve her beş yılda bir değişen taleplerle yürütmeye çalışan Türkiye, Kıbrıs laboratuvarınden da deneyler yaparak ustalık kazanmıştır. Acemilik dönemi atlatılmıştır.
Saddam ne yaptı Türkiye’ye?
İyi komşuluk ilişkileri ile Türkiye’ye 300 milyon dolarlık ticaret yapan bir ülke orası.
Peki, Fransa ile 3.5 milyar dolarlık ticaret neden?
Komşumuz diye, Musul ve Kerkük’den doğan haklarımızı mı verdi?
Aynı Parti’nin iktidar olduğu Suriye’ye, Apo’nun teslim edilmesini mi önerdi?
Hiç bir zaman taraf bile olmadığı bir Mahkeme Kararı (Lahey Adalet Divanı) zorlaması ile yapılan anlaşma sonucunda Irak’a İngiliz’ler tarafından hediye edilen Musul ve Kerkük’ün, “bu mahkeme kararı komşuluk ilişkilerimizi zedeler, bu petrol gelirinin yarısı sizin yarısı bizimdir” mi dedi? Kuzey Irak haritalarını, Diyarbakır’dan başlatan kimdi?
Yoksa, eğer ABD ile birlikte savaşa girmezsek, bize bu petrollerin yarısını mı yazılı olarak teklif etti?
Musul ve Kerkük, Arap değil, Kürt ve Türk’tür. Bu nedenle, Türkiye’nindir. İngiliz’ler tarafından Irak Krallığına hediye edilmiştir. Kerkük’e Türk(men)ler 1030 yılında gittiler. Anadolu’ya 1071. İstanbul’a 1453. Türkçe ise Anadolu’da onbinlerce yıldır var.
Emperyalizm hep enerji kaynakları üzerinde yapılır, portakal bahçeleri üzerinde değil.
Peki Pülümür’deki Ayşe ne olacak? Oraya da, ben mi canlı kalkan olarak gideyim? Onu sefaletten, hastalıktan, depremden korumak için? Hastalık, soğuk, açlık, sefalet, doğal felaket ve fakirlik canlı kalkan dinlemez.
Türkiye vakit geçirmeden Kuzey Irak’a konuşlanıyor.
Türkiye, (iktidardaki ve muhalefetteki ve meclis dışındaki) siyasetçileri ve medyası henüz farkında değil ama ABD’yi oyalıyor. Pazarlık bahane.
ABD’de bunun farkında. New York Times, Türkiye’yi kaybetmek bir felaket olur diyor…
Türkiye Kuzey Irak’ta, aynı Kuzey Kıbrıs’ta 30 yıldır konuşlandığı gibi, de facto konuşlanıyor. 1990-91’deki Irak’ı ırak zannedip, konuşlanmama, Rum’un Türk’ü katletmesinden daha vahim sonuçlar doğurmuştur. Bu kez dersini alan Ordu işi sıkı tutuyor. Medya ve siyasetçi eski avanaklığını sürdürüyor. Ne yapalım, onlar öyle yetişmiş…
Kuzey Irak stratejisini, yukarıdaki gibi yapan, “think” tankçı birlikler Türkiye’de mevcuttur. Musul ve Kerkük’de de tankçı birliklerimiz vardır. Artık, Ordu ne için varolduğunun bilincine varıyor. Bir basübadelmevd’tir bu. Ordu teknoloji geliştirmek ve enerji kaynakların ele geçirerek, elinde tutmak için vardır. Tüm dünyada ve tüm zamanlarda bu böyledir. Bu aşkın (love değil transandantal) bilince, kendi bilincine varıyor. Kendini anlıyor. Bir tür, Geist’ın kendini mükemelleştirmesi gibi…
Petrol ırak değil.
Irak ırak değil.
Irak eski Irak değil, ama çok eski Irak.
Irak’ı ırak zannetmeyin.
Irak’ın ırak olmayan kuzeyi Saddam’ın ve Arab’ın değil.
21 Şubat 2003
Herkes rahatladı, şimdi savaşalım
Tezkere reddedildi.
Herkes derin bir ohhh çekti. Herkes rahatladı. Herkesin sevinci tam.
Genel Kurmay AKP’nin hafif darbelerle bölünebileceğini görerek, sevindi.
Saddam verdiği milyarların doğru yere gittiğini görerek, sevindi.
Tayyip Erdoğan sevindi. Abdullah Gül’ün başarısızlığı, onu daha iyi bir başbakan yapacak. Eğer olabilirse…
Erbakan sevindi. 40 adamı sözünün eri çıktı, artık AKP’yi her an sallayabilir.
Ecevit sevindi. Kadim dostu Saddam en az iki üç hafta rahat nefes alacak.
Talabani ve Barzani epey mutlu; külhanbeyliklerine devam edecekler. Kürt devletine bir adım daha yaklaştılar.
Sosyalistler ve barışperverler sevindi, uzun zamandır özledikleri bir duruma kavuştular. Onlar da global oldu. Pülümür’deki Ayşe’yi değil de Bağdat’taki Ayşe’yi düşünmenin adı artık “sosyalistlik.”
Fransa, Almanya, Rusya sevindi. Onlar Amerikan düşmanlığının somut temellere oturmasını istiyorlardı, bu amaçlarına daha çok yaklaştılar.
Velhasıl, sevinenler cephesinin küllen yekûnu somut koşullara pek aldırmıyorlar. Kendi hesaplarına bakıyorlar.
Komik misiniz yahu siz? Amerika’nın B planı yokmuş. A planı da yok. Amerika gibi devasa bir planlama aygıtı, duruma göre her türlü planı yapar. 80 çeşit planı vardır. Siz ABD’yi, DPT mi sandınız?
Peki Türkiye’nin kaç planı var? Biliriiiiiim, onun planı olmaz, pilavı olur diyeceksiniz. Ben katılmıyorum. Vardır bir planı.
Mübarek angutistan.
Bakın size kestirmeden olacakları söyleyeyim. Eğer olmazsa bunlar, sorumlusu ben değilim; siyaset ve her türlü bürokrasi.
Irak’ta bir Kürt Devleti kurulacak.
Musul ve Kerkük Türkiye sınırları içine çekilecek; Amerika ile ortaklaşa işletilecek petrol fifti fifti paylaşılacak.
Kıbrıs’ı da birisi alacak. Yani, vereceğiz. Kimin alacağı hiç önemli değil. Türkiye’nin enerjiye ihtiyacı var, portakala değil.
Bu plan, Atatürk’ün planıdır. Gerçekleştirmek de, başta Atatürkçüler olmak üzere, Orta Doğu’da uzun süreli bir barış sağlanmasını isteyen herkese düşmektedir. İnanmayan, ilk meclislerdeki tutanakları okur, Fethi Bey’in Musul argümanlarını inceler, Lozan Antlaşmasını analiz eder ve Türk devletinin LaHey Adalet Divanı’nın Musul ile ilgili kararına tepkilerini araştırır, ya da benim iki yazımı bulur buluşturur okur (bu kitapta): USUL USUL MUSUL ve IRAK ÇOK IRAK DEĞİL. Bir de tabii Yugoslavya örneğini inceler.
Bu planla ancak barış tesisi mümkün. Yurtta sulh, cihanda sulh, ancak Atatürk’ün vasiyeti ile “olası.”
Kürt devleti ile iyi ilişkiler ve ekenomik açılımlı işbirliğinin zaten koşulları var. Talabani ve Barzani, Kürt’lerin 45 değişik grubunun sadece iki tanesinin başı. Kuzey Irak hiç bir zaman Arap değil. Irak’ta kurulacak bir Kürt Devleti, Türkiye açısından çok kolay idare edilebilecek bir şey. Kürt fobisini yaratanları temizleyin yönetim kademelerinden, yeterli. Hatta, Türkiye ile Kuzey Irak’taki Kürt devletinin arasındaki sınırları bile kaldırmak mümkün. Çünkü, sanki muazzam bir şeymiş gibi Irak’ın toprak bütünlüğü gibi hiç olmamış yapay bir şeyi savunan Milli Siyaset Belgesini terennüm eden Emekli Paşa Kemal Yavuz’un dediği gibi, Barzani’nin 177 tane şirketi var Türkiye’de. Bazılarının başında da, Yavuz’a göre, “yazarlar” var. Saddam’ın bile yoktur o kadar şirketi Türkiye’de. Madem bu kadar iç içeyiz ve bizi iç ve dış düşmanlarımızdan korumakla mükellef kişilerin bilgisi dahilinde bu içiçelik, daha ileri bir düzeyde ekenomik işbirliğine girmemiz de mümkün.
Musul ve Kerkük de Türk.
Bunu kabul ettirecek çok argüman var, en başta da Türk Ordusu’nun bölgedeki mevcudiyeti. Atatürk’ün çok istediği, olan bütün Misakı Milli sınırları içinde anılan Musul ve Kerkük kesinlikle sınırlarımıza dahil edilmeli. Hatay dahil edildi, Kars Ardahan dahil edildi. Şimdi sıra en önemli olanında…
Kıbrıs ise Osmanlı döneminin bir sorunu ve SSCB ortadan kalktıktan sonra hiç bir stratejik öneminin kalmadığı bir yer. Orası Türk üniversitelerinin, portakal bahçelerinin, Rum meyhanelerinin olduğu güzel bir ada. Yoksa, başka işler de mi karıştırıştırılıyor orada?
İşte Türkiye’nin planı.
Ben bugünlerde başbakan olamayacağıma göre, bunu gerçekleştirmek Tayyip Bey’e düşüyor.
Bu planı gerçekleştiremeyenler Atatürk’e olan borçlarını ödememiş; Orta Doğu’da kalıcı bir barışı sağlayamamış; radikal İslamcıların oyuncağı olmuş ve milliyetçi ırkçılığı körüklemiş olurlar. Tabii en önemlisi de Türkiye’yi sefaletiyle, fakirliği ile akıldışılığı ile, bozuk gelir dağılımı ile, vurdumduymazlığı ile ve depremlerle başbaşa bırakmış olurlar.
Zaten yaptıkları da bu bugüne kadar…
Bu plan uygulanmazsa oluşacak durum bize hiç yararı dokunmayan Rusya ile bizi kapısından kovan Avrupa’nın işine yarar.
Bu işe Amerika ne der? Onu da siz düşünün. Benden bu kadar.
7 Mart 2003
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder