16 Ocak 2007

MEHMET AĞAR'IN İNTİHALİ

NTV’nin bildirdiğine göre, DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar, NTV Ankara Temsilcisi Murat Akgün’ün sorularını yanıtlarken, Irak’ın Türkiye’nin en önemli meselesi olduğunu belirterek, “Türkiye sağduyulu ve soğukkanlı davranmalı. Yaklaşan seçimler nedeniyle hissiyatları galeyana getirmemeli” diye konuştu. Türkiye’nin bölgeye barış ve refah teklif eden bir görüntü sunması gerektiğini kaydeden DYP lideri Ağar, Irak konusunda genişletilmiş Benelux modeli önerdi. Model, Gürcistan’dan başlayıp Irak’a kadar uzayacak, ekonomik ve ticari işbirliğini öngörüyor. 16.01.2007.

Evet, gül gibi Gül, dağ gibi Baykal’dan sonra sıra Ağa gibi Ağar’da. Bugün, basına vediği demeçte, benden çaldığı bir fikri kelam eyliyor. Bundan tam üç buçuk yıl önce, yazdığım bir yazıda ilk kez kullandığım; 2005’te de tekrar ettiğim bir modeldi bu: İşte yazdıklarım:

“AKP acemi ve şaşkın.
Ama artık Amerika’yı iyi okumanın zamanı geldi de geçiyor… Eğer siz iyi okumazsanız, o size rahmet okutacak.
Bana da vermiyorsunuz devlet direksiyonunu, o halde, yapacağınız tek şey var: Tüm yazan ve çizenlerin içerik analizini yapın ve olanlarla korelasyonuna gözatın, sonra da aynı şeyi benim yazdıklarıma uygulayın. Kimin korelasyonu fazlaysa onu dinleyin…
Türkiye son 80 yıllık tarihi içinde üçüncü bir tarihi fırsatı kucağında bulmuş durumda.
Bunu geri tepmeyin.
Oturun Amerika Birleşik İmparatorluğu ile masaya.
“Atatürk’ün vasiyeti Musul ve Kerkük’ü bana verirsen, ben de sana, Orta Doğu’nun, Osmanlıdaki barışını ve bölgede ikimizin hâkimiyetini altın bir tepsi içinde sunacağım. 200 bin asker de cabası.
Bunun için Kuzey Irak hududumu Benelux hududu haline getireceğim, aynı şeyi Kıbrıs’ta da yapacağım. Ege ve Yunan Adalarında da benzer bir politika izleyeceğim. Sırada Ermenistan ve Bulgaristan var.
Musul ve Kerkük benim olursa, sen de istediğin yerde at oynat, birlikte oynatalım.” (21 Temmuz 2003)

Bu da iki yıl önce yazdıklarım:

“Güneş Dil Kuramı’na dönmek (Bkz: Umberto Eco, Olcas Sülaymanov, Nurihan Fattah, Adnan Atabek, Ümit İriş, Polat Kaya, Selahi Diker, Kazım Mirşan, Cahit Batmaz. Ayrıca Bkz: http://www.vistilefakademik.blogspot.com/ daki Atabek-İriş tartışması). Avrosantrik dil kuramlarını terketmek ve tarihi yeniden yazmak.
Bölgesel ve Asyatik işbirlikleri oluşturmak. Yunanistan ve Bulgaristan ile sıkı ekonomik işbirliği; Suriye, Irak, İran, Afganistan, Azerbeycan, Ermenistan, Gürcistan ve Ukrayna ile birlikte “Benelux” yapmak... Avrupaya ve ABD’ye de, “siz kendi derdinize bakın, ben global modernistim” demek.
Petrolü ve Kürt’ü bol Musul ve Kerkük’ü misakı-milli sınırları içine alarak, Atatürk’ün vasiyetini gerçekleştirmek (Bkz: Kasımpaşa’daki Bahriye Nezaretinde, üç yıl süren Mr. Peacock ve Fethi Bey müzakereleri) ve portakal bahçesinden başka işe yaramayan Atatürk’ün adını bile anmadığı Kıbrıs’tan ve Kıbrıs’ın zaten yok olan, halüsinasyondan ibaret jeostratejik ve jeogenetik öneminden vazgeçmek. (Jeostratejik, askeriyede nedir? Kaybedildiği zaman zararlı çıkılacak toprak (geo-jeo), yer, tepe, mevzii; gelecekte yararlı olacak olan şey, değil mi? Kıbrıs’ı verirseniz ne kaybedersiniz? Ya da almakla ne kazandınız? 12 Eylül’ün generallerince hızına hız katılmış olan “Atatürkçülük” kisvesi altında yapılan anti-Atatürkçülük ve “büyük devlet” hemasetinden ve Yalçın Küçük’ün “ben gaziyim, orada savaştım” böbürlenmesinden başka? Üniversiteleri mi, güldermeyin beni! Ümit Hassan’dan başka kim var orada?) O çok meraklı olunan ve hamaset ile manipülasyon yapmaktan bugüne kadar başka hiç bir işe yaramamış “böyyyük devlet” olarak, şart da değil ya, küçük devlet olarak da, enerji kaynaklarını alan/bulan, çıkartan ve koruyan bir askersel siyasetle uygulamak... Yani, jeo-petro-hidrostratejik devlet politikasını askeriye haline dönüştürmek. (3 Eylül 2005)

Her iki yazı da haber3.com’da belirtilen tarilerde yayınlandı. Yakında Salyangoz Yayınlarından çkacak olan, DERİN DİL TARİH COĞRAFYA: Kıbrıs’ı Verelim, Musul’u Alalım kitabımda da yayınlanacak. Bu yazılardan birini tesadüfen bu sitede de yayınlamışım.

Karar sizin. Bu, Ağar’ın yaptığı, fikri hırsızlık, intihal, düşünce çalıntısı değilse nedir? İnsan okuduklarının kaynaklarını unutmamalıdır. Ve siyasetçi ile devlet adamı olmanın en nazik kopma noktası da, bu tür modelleri işine gelince değil, çalmadan, fikrin mucidini de ortaya koyarak, olması gerektiği zamanda ve yerde söylemektir.

Hiç yorum yok: