14 Ağustos 2007

A. GÜL İÇİN MEDYAPOLİTEN'DE ŞUNU YAZDIM:
"(3) Ordu, İT’ciydi; artık o da bitti. Devletin bahçesinde artık Gül açacak. TSK, STK’lığını yavaş yavaş kaybedecek." (Bkz: Bir önceki yazım, 06.08.2007)

Eski bir yazımı (Medyaya Düşman Yetiştiriyorum adlı kitabımda yayınlandı), GÜL'ün yeniden Cumhurbaşkanı adayı olarak "servis edilmesi" vesilesiyle aşağıya alıyorum. 27 Nisan Muhtırasını yazanlar, Cumhuriyet mitinglerine katılanlar, Mustafa Kemal'in Türkiye'si için seslerini çıkartanlar ve en önemlisi de Büyükanıt soruyor:

BİZ BU BOKU NEDEN YEDİK?

Ağa at üstünde, köylü Hüssam yaya, köyden şehre yola çıkmışlar. Günü birlik pazar yapıp dönecekler. Hüssam yorgun; Ağa sıkkın, yolu yarılamışlar. Ağa’nın hinoğlu hinliği tutmuş; şu Hüssam ile dalga geçiyim; bi yol eğleniriz, demiş içinden. Hüssam da, şu Ağa ne kadar da acımasız, bana bir eşek bile ayarlamıyor, böyle daltaban adamın arkasından sürünüyoruz diye yakınıyormuş, kendi kendine…

- Hüssam, şurada at bokunu görüyon mu?
- Hee, görüyom Ağam !
- Bak Hüssam, eğer o boku yersen, sen ata binersin ben yaya giderim şeere… Tamam mı?

Hüssam şaşkın, doğru mu söylüyor bu adam diye tereddütlü…

- Peki Ağam sözün söz mü?,
- Ağalık sözü bu Hüssam, ye boku, bin ata..

Hüssam yorgunluktan dili bir karış dışarda, atlamış at bokunun üstüne, bir güzel indirmiş mideye…

Ağa, hiç de tahmin etmediği bu işe şaşmış ama bir kez Ağalık sözü, geri dönülmez; inmiş attan, Hüssam binmiş ata. Şehre vasıl olmuşlar. Pazar yapıp, yükleri ata vurmuşlar, koyulmuşlar köy yoluna.

Ağa yaya, Hüssam atta, yolu yarılamışlar. Hüssam’ın durumu iyi ama bir türlü yediremiyormuş şerefine, yediği boku… Ağa da yorgun, ulan ben ne ettim; adama bok yedirdim ama yorgunluktan öldüm bittim diye yakınıyormuş içten içe. Hüssam, kendi kendine çok kızgın, nasıl olsa alışığım ben yürümeye diye düşünmüş; yedirecem ulan Ağa’ya yediğim boku.

- Ağam görüyon mu şurdaki at bokunu?
- Hee görüyom, ne oldu Hüssa?
- Yersen o boku, ben inicem attan, sen binicen tamam mı?

Ağa daha Hüssam cümlesini sona erdirmemiş ki, yorgunluktan değil yürüyecek, sürünücek hal kalmamış, atlamış bokun üstüne, afiyetle bir güzel indirmiş mideye… Hüssam inmiş attan büyük bir mutlulukla, yedirdi ya yediği boku Ağa’ya… Ağa hoşnut, yorulmaktan kurtulmuş, atın üstünde mutlu. Bir süre daha gitmişler… Ağa birden kendini yürüyerek takip eden Hüssam’a dönmüş:

- Yahu Hüsaam, biliyon mu, köyden sabah çıkarken yola, sen yürüyordun ben ise atın üstündeydim. Şimde köye dönerken, sen yine yürüyon, ben yine atın üstündeyim. Eeee peki, niden yedik biz o boku?

Cumhuriyet gazetesinde, 1 Eylül 2002 tarihinde çıkan ropörtajına atfen Dinç Bilgin’e ithâf olunur…

1985’den önce Mecidiyeköy’deydi; 2002’den sonra Ortaköy’de… Nazım’ın o güzel mısralarıyla, “Dövüştü pir aşkına… Kurtuluştan önce Kartal’da bahçıvandı, Kurtuluştan sonra Kartal’da bahçıvan….” Peki, neden yedi medya, o plazaları? Neden yedi o teknolojileri? Neden yedi borç batağında yozlaştırdığı bu ülkenin insanlarını? Neden?…
Cevabı yoktur Dinç Bilgin’in.
Kendi gazeten yok mu, niye Cumhuriyet’tesin?
İbra edecekmiş kendini kamuoyunda.
Ben, dünya ve Türk medyasını çok iyi bilen bir iletişim profesörü olarak ibra etmiyorum Dinç Bilgin ve teferuatını. Kim ederse etsin…
Dinç Bilgin ve teferuatı medya dışı kalmıştır. Medya dışı tâkip edecekleri işlerinin kalmaması onları ilgilendirir; medyaya elaman yetiştiren bir kişi olarak, bence medya içi de takip edecekleri herhangi bir iş kalmamıştır. (Bkz: Bir Hür Portre: Dinç Bilgin, 13 Şubat 2002, http://www.haber3.com/ ve http://www.dorduncukuvvetmedya.com/ VEYSEL BATMAZ’ın yazı arşivleri.)

Erol Simavi gibi gerçek gazeteci-patronların bile, yanlış genel yayın müdürleri ile çalıştıkları için terk ettikleri bir medya bu. Sıra diğerlerindedir.

Hasan Cemal’e de bir çift lâfım var: Yahu sen hiç rahleyi tedrisatından geçmişe benzemiyorsun Doğan Avcıoğlu’nun. Medya dışı gelirlerle alıyorsun o medyada teleffuz edilen yüksek transfer ücretlerini. Haberin yok mu?

Prof. Dr. Veysel Batmaz
02 Eylül 2002
Saat: 13:04/13:015

Hiç yorum yok: