09 Haziran 2007

MUSTAFA KEMAL’İN BURSA NUTKU

En STK TSK, paradigmasını değiştirmek üzere, Mustafa Kemal’in “Bursa Nutku”nun bir benzerini 8 Haziran 2007 gecesi, Internet sitesinde yayınladı. İşte metin:

BASIN AÇIKLAMASI TARİH : 08 HAZİRAN 2007 NO: BA- 13 / 07
1. Sayın Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar BÜYÜKANIT, 12 Nisan 2007 tarihinde yapmış olduğu basın toplantısında, terörün Mayıs 2007 tarihinden itibaren tırmanacağını, kamuoyuna açık bir şekilde açıklamıştır.Son günlerde ortaya çıkan terör olayları, bu açıklamaların gerçekçi olduğunu göstermiştir.
2. Bu terör eylemleri, aynı zamanda bölücü ve ırkçı terör örgütünün gerçek niyetini de çok açık bir şekilde ortaya koymuştur.
3. Her fırsatta, yurt içinde ve yurt dışında barış, özgürlük ve demokrasi gibi insanlığın yüksek değerlerini, terör örgütüne paravan olarak kullanan kişi ve kuruluşların, bu olayların gerçek yüzlerini görme zamanı artık gelmiştir.
4. Türkiye Cumhuriyeti, ulusal ve üniter yapısının, çağ dışı bir yapı olduğunu düşünen bir yaklaşım ile karşı karşıyadır.Ulusumuzun bu tehlikeli yaklaşımı fark etmek zorunluluğu vardır ve olmalıdır.
5. Ortaya çıkan ve giderek artan terör eylemleri, bu tür düşüncelerin ve bunları dolaylı veya doğrudan destekleyenlerin çarpık düşüncelerinin çok açık bir göstergesi olduğu şüphesizdir.
6. Türk Silahlı Kuvvetleri, terörle mücadele konusunda sarsılmaz bir kararlılığa sahiptir ve bu tür saldırılara gereken cevabı vereceği tartışılmaz bir gerçektir.
7. Türk Silahlı Kuvvetlerinin beklentisi; bu tür terör olaylarına karşı, yüce Türk milletinin kitlesel karşı koyma refleksini göstermesidir.

Kamuoyuna saygı ile duyurulur.

Bizim MEME’de, 7. madde epey tartışılıyor. Şimdi çok ötelere gidelim ve 1933’de, İstanbul Üniversitesi’nin kuruluş yılında Mustafa Kemal’in Bursa Nutku’na bir göz atalım:

Şubat 1933'te Bursa Ulucami'de toplanan 100 kadar irticacı camilerde Türkçe ezan okunmasına karşı bir ayaklanma girişiminde bulunurlar. Ayaklanma kısa sürede bastırılır. Atatürk Bursa'ya gider. Çekirge yolu üzerinde bulunan bir köşkte akşam yemeği yenildiği sırasında bir kişi Atatürk’e ayaklanmayla ilgili olarak şöyle diyecek olur: "Bursa gençliği olayı hemen bastıracaktı, fakat zabıta ve adliyeye olan güveninden ötürü..." Atatürk hemen konuşmakta olan kişinin sözünü keser ve aşağıdaki konuşmayı yapar:

Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.

Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, "Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir" diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, "demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek"


Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, "ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir."

İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!


Mustafa Kemal Atatürk

Bursa, 5 Şubat 1933

8 Haziran 2007 TSK Muhtırası ile, Mustafa Kemal’in Bursa Nutku’nun arasında sadece nüans var. TSK Muhtırası, teröre ve onu destekleyen AKP iktidarına yönelmiş bulunuyor; Bursa Nutku ise, yine bir Muhtıra o, irticacı teröre karşı irticalen söylenen sözlerdir.
Evet, TSK artık paradigmasını, Mustafa Kemalciliğe çevirmiştir. Bu paradigma değişikliğinde, dipten gelen (Ordunun diplerinden gelen) dalganın etkisi büyüktür. Sivil dalganın da etkisi büyüktür.

MEME’de tartışan zer-zevat ise, Ordu’nun bu, demokratik ve ifade özgürlüğü korunması altındaki civitas davranışını eleştirmektedir. Gerici liberallerin, Murat Belge gibi sol liberallerin içinde kıvrandıkları durum, sivilliğin kimin tarafından yapılacağının totaliter bir biçimde belirlenmesidir. Bu sivillik, sol liberallere göre Ordu tarafından yapılırsa totaliterdir; Murat Belge gibi (h)elinsiki demokratlarca yapılırsa demokratiktir.

Teröre gelince; terör tarih boyunca hep kültürel dayanaklarda yaşam alanı bulmuştur. Kültürel ortam sağlanamadığında, ekonomik, politik ve toplumsal ortamlarda, koşullar elverse bile terör oluşmaz. İşte, TSK’nın paradigma değişimi altında yatan gerçek budur. TSK artık, sadece kendinin kontrol altında tuttuğu politik ve askeri araçlarla teröre karşı yengi sağlayacağını düşünmemektedir. Teröre karşı, ulusal kültürün kitlesel gösterilerini ve ifade araçlarını kullanmanın gerekliliğini vurgulamaktadır. Aynı 1933’de Mustafa Kemal gibi. Ancak bu yeterli değildir. Kitleselliğin, sosyal-demokrat dışı ulusal sol akım ve düşüncelerin önündeki örgütlenme sınırlarının ve seçimlere katılabilme koşullarının da politik ve hukukî olarak açılması gerekmektedir. Avcıoğlu’nun ve Kıvılcımlı’nın düşüncelertemelinde oluşturulacak bir örgütlenmenin yolları açılmalıdır; görünen odur ki açılacaktır.

Yoksa, o dipten gelen dalganın sözcüsü konumunda olan intihalci Arat ve hukuksuz Serterler ile, ancak işin başına dönülebilir; Türkiye’nin tuttuğu yeni paradigmatik ip düğüm olur. İvme ve hızlı değişim ve dönüşüm kazanılamaz; dış dinamiklere esir olunur. Dipten gelen dalga sosyal-demokrat dışı ulusal sol bir örgütlenmeye devşirilmezse, ipin ucu yine emperyalizmin olur.
Musul derhal, diplomatik ve/veya askeri yollarla alınmalıydı. Bu “derhal” 2001 yılına ait bir derhaldir. İş işten geçmiştir: Türkiye coğrafyasını sığmayan bir yapının esiri olmuştur; olmak durumundadır. AKP’nin 2002 meşru azınlık iktidarı, bu oluşumu önledi. Şimdi ise gecikmiş olarak TSK gözünü Musul’a dikmiş bulunuyor ama artık Kuzey Irak Türkiye’ye çok ıraktır.
Askeri bir karmaşa girişimi yerine, sosyal-demokrat dışı ulusal sol örgütlenmenin oluşmasına, kitlesel eylemlerin dolayımıyla geçilmelidir. Bu örgütler, büyüdükçe, Türkiye’nin Kuzey Irak sorununa uluslararası baskı yapacaktır. Ancak bu Aratlarla, Serterlerle yapılacak iş değildir.
TSK sözcülerinden Edip Başer Paşa da, hem liderliğin, hem de ulusallığın altını Hatay’da çizmiştir:

Başer: Laik sistem korunmalı

Emekli General Başer, terörün bitmesi için yetenekli liderlere ihtiyaç olduğunu söyledi.

Emekli Orgeneral Edip Başer, ulusal güvenlik sorunlarının çözümü için ''yetenekli liderler ve çok iyi seçilmiş yöneticilere'' ihtiyaç olduğunu söyledi. Başer, Hatay'ın İskenderun ilçesi Genç İşadamları Derneğince düzenlenen''Türkiye'nin Ulusal Güvenliği'' konulu konferansta, eğitim sorunu, kötü yönetim, refahın paylaşımındaki dengesizlik, mezhepsel ve kökten ayrılıklar ile adalet ve sağlık sistemindeki sorunların ulusal güvenliği etkileyen unsurlar arasında yer aldığı vurguladı.Ulusal birliğin korunmasında en önemli unsurun dil olduğunu, Türkçe'nin korunmasına özen gösterilmesi gerektiğini belirten Başer, ''TOKİ'nin yaptığı sitelerde Türkçe isimlere rastlamak zordur. Ya İngilizce ya Fransızca. Bağdat Caddesinde Türkçe mağaza ismi çok azdır'' dedi. Başer, din ve inanç konusunun da ulusal birliğin sağlanmasında önemli unsurların başında yer aldığını söyledi. ''Politik kaygılarla insanların inançlarını sömürmenin, din öğretimini laik anlayışın dışına çekerek tarikatların ve çeşitli inanç gruplarının oyun alanı haline getirmenin ülke kaderi üzerine oynanan tehlikeli bir oyun olduğunu'' ifade eden Başer, şunları kaydetti: Laik sistem korunmalı: ''Bu oyuna düşmemenin tek yolu laiklik sistemini koruyup eğitimi de buna göre düzenlemektir. Ulusal güvenlik açısından bireyler her açıdan iyi bir vatandaş olmalıdır. Yönetimlerin ülkeye zarar verebilecek uygulamalarına karşı toplumsal tepkinin en etkili şekilde ortaya konabilmesi için bireylerin örgütlenmeleri veya uygun gördükleri sivil toplum örgütlerinden birine katılmaları özendirilmelidir. Yönetimlerin attıkları adımları en etkili şekilde sivil toplum denetler. Ulusal güvenlik sorunlarının çözümü için yetenekli liderler ve çok iyi seçilmiş yöneticilere ihtiyacı var. PKK'ya gelir akıyor: Başer, bir soru üzerine, terör örgütü PKK'nın pek çok kanaldan gelir elde ettiğini, Avrupa'da çok sayıda iş yerinin bulunduğunu belirterek, ''ABD ile bu koordinasyonda, PKK'ya verilen çeşitli desteklerin kesilmesini konuştuk. Öyle bir sistem kurmuşlar ki bir kanalını kesseniz diğer kanallardan gelirleri sürüyor'' diye konuştu.
(Kaynak: http://www.gercekgundem.com/?p=68330 )


Mesele “Bursa Nutku” ile “Hatay Çözümlemesini” birbirine bağlamaktır. Bir daha yineleyeyim. Bu bağlama, Aratlarla, Serterlerle olmamalıdır; olmaz.


9 Haziran 2007

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Sayın Hocam,bu makalenizi yazılışından çok sonra okuyorum.
Bu, sosyal demokratlar dışı ulusal solun kitlesel hareketlerin öncülüğünü yapması konusundaki görüşünüzü hararetle destekliyorum. Arat ve Sertel ile ilgili tespitleriniz de nitekim bugün itabarıyla doğrulandı. Kendilerini meclise atmayı başardılar; sayıları milyonları bulan o coşkulu kitlenin dinamizmini de sıfıra tahvil etmekten geri durmadılar. Ancak hocam, ordu da bu sürecin peşi sıra geri adım atmadı mı? Yani Genel Kurmay Başkanı'nın çıkıp da "ne söylesem borsa zıplıyor; amuda mı kalkayım" diyerek pes etmiş bir görünüme bürünmesi de Bursa Nutku'ndan uzak düşmek değil midir?